'Sığ sularda mükemmel fırtına', İsrail İran'da gizli savaş veriyor iddiası, medya nezdinde Suriye ve dezenformasyon, Yunanistan için Mart'ta iflas uyarısı ve York Düşesi 'artık gezemiyor'.
Abone olİngiltere'de tüm pazar gazeteleri sayfalarının büyük bölümünü İtalya'nın batı kıyılarında batan yolcu gemisi Costa Concordia'nın fotoğraflarına ayırmış.
Geminin gövdesinde açılan yaklaşık 50 metrelik yarıkta içeriye saplanmış büyük bir kaya parçası görünüyor.
Belleklerde büyük yer eden Titanic kazasının 100. yıldönümünde, pek çokları yaşadıkları paniği Titanic hakkındaki filmlerde izlediği görüntülere benzetiyor.
Sunday Telegraph son derece modern gereçlerle donatılmış, sınıfının en yeni, lüks ve gelişmiş özelliklerine sahip olan geminin nasıl olup da 15-20 metre derinlikteki sık sularda batabildiğini sorgulayan gazetelerden biri.
Gazete 372 milyon sterlinlik geminin kaptanının kaza anında barda sohbet etmekte olduğunu belirtiyor; olayların nasıl geliştiğinin ise kara kutuların incelenmesi ile anlaşılacağını kaydediyor. İnsan hatasının yanında gemide bir elektrik kesintisinin sistemleri karıştırmış olabileceği iddialarına yer veriliyor.
Yerel balıkçıların ‘gemiler genelde ada ile ana kara arasından geçmek yeri,ne adanın açığından dolaşır’ sözlerini aktaran gazete her ne olduysa, "bir karış suda mükemmel fırtına" yaşandığı görüşünde.
Yorumcular ise bu kazanın gemi tatillerini de beraberinde dibe çekmeyeceği görüşünde; uzmanlar "Tabii bu bazılarını etkileyebilir, ama insanlar şahsi riski değerlendirmede çok iyidir. Titanic'ten sonra bile gemi yolculukları sürdü" diyor.
Bir yıl sonra Tahrir Meydanı
Tahrir Meydanı'ndaki eylemlerin başlaması üzerinden bir yıl geçti.
Observer'da Peter Beaumont, gelinen noktayı değerlendirirken, 'Tahrir'in genç kahramanları üzerine soğuk rüzgârlar esiyor" diyor.
Ordunun 25 Ocak'ta 18 gün süren eylemlerin sonuca ulaşmasının ilk yıldönümünü havai fişeklerle kutlamaya hazırlandığını belirten Beaumont, halkın ise meydanlara çıkmamaya ikna edilmeye çalışıldığını savunuyor.
"Parlamentonun alt kanadında oyların yüzde 45'ini kazanan Müslüman Kardeşler hâkimiyet sağlar, onları ikinci gelen selefi partiler izlerken, ülkenin siyasi geleceğinde ordunun nasıl bir rol oynayacağı İslami bir hükümetin ülke için ne anlama geleceği kadar ciddi bir soru."
Eski ABD Başkanı Jimmy Carter'ın "bence ordu hala devrimin ve seçimin sonuçlarını kabul ederken; mümkün olduğunca uzun süre mümkün olduğunca çok nüfuz sahibi olmaya çalışacak" sözlerine dikkat çeken yazar, bir yıldır eylemlerin ön saflarında yer alan Ahmed Salih adlı bir eylemcinin şu açıklamasına yer veriyor:
"Avcılar bilir, aslan en çok yaralıyken, öleceğini anlayınca tehlikelidir. Silahlı Kuvvetler Yüksek Şurası da ekonomi, insan hakları konusundaki hataları hatta diyebilirim ki vatana ihanete varan eylemleri konusunda köşeye sıkışmış durumda. Tek bir seçenekleri var bu da devrimi öldürmek."
Salih, ordunun Müslüman Kardeşlerle bir anlaşmaya giderek "onları ordunun Türkiye'de yaptığı, ya da Pakistan'da yapmaya devam ettiği gibi askerin dokunulmazlığını koruyup, Mısır siyaseti üzerindeki nüfuzunu muhafaza edecek bir konumda bırakmaya gidebileceğini" savunuyor.
Yazar devrim ve karşı devrim tartışmaları sürerken, Mısır'da sürecin tamamlanmaktan hala çok uzak olduğunu belirtiyor.
Independent on Sunday, cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylıktan çekileceğini açıklayan Nobel barış ödüllü eski Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed El Baradey'in sözlerine dikkat çekiyor.
"Baradey Mısır'da demokrasi düzmece diyor" manşetini kullanıyor.
"...Baradey dün yaptığı açıklamada, adil bir cumhurbaşkanlığı seçimi için koşulların oluşmadığını söyledi. Mübarek'ten iktidarı devralan askerlerin ise ülkeyi "sanki hiç devrim olmamış gibi" yönettiğini belirtti.
"Bu karar Mısır'ın devrim hareketinin kendisini içinde bulunduğu açmazı gösteriyor: Bir tarafta iktidara tutunmaya çalıştığını söyledikleri ordu, bir tarafta orduya istediğini vereceğinden korktukları İslamcı Müslüman Kardeşler örgütünün hâkimiyetinde yeni seçilmiş bir parlamento."
"Cumhurbaşkanlığı adaylarından Eymen Nur, Baradey'in kararına destek vererek bunun ülke için "pozitif bir şok" olacağını ve devrimci grupları daha radikal değişimler istemeye sevk edeceğini savundu."
Suriye ve dezenformasyon
Yine Independent on Sunday'de Patrick Cockburn, Suriye'den gelen haberlere, daha doğrusu iddialara atfedilen güvenilirliği sorguluyor.
"Hiç bir gazeteci sadece ‘güçlü söylentiler’e dayanarak katliam, işkence ve toplu tutuklama haberleri yapamaz. Her televizyon, gazete ya da radyonun editörü bu tür bir haberi reddeder. Ama ya gazetecimiz ‘söylenti’ sözcüğünü çıkarıp kaynak olarak yerine 'YouTube' ya da 'blog yazarı' kelimesini koyarsa... En azından son zamanlardaki deneyimimiz gösteriyor ki, editörler buna onay vermekle de kalmayıp muhtemelen gazeteciyi interneti akıllıca kullandığı için tebrik ediyor."
"BBC ve diğer televizyon kanalları her akşam Suriye'den kargaşa görüntüleri yayınlayıp, bunların doğru olup olmadığını bilmediklerini söylüyor. İnsanlarsa haklı olarak, BBC ve diğer kanallar bu görüntülerin gerçekliğinden emin olmasalar bunu haberlerine tek kaynak olarak kullanmayacaklarını düşünüyor. Yazılı basında da blog yazarları kendilerine aynı şekilde kolayca yer buluyor."
"Teknik ilerlemeler hükümetlerin bilgiyi bastırmasını zorlaştırdı. Ama propagandacının işini de kolaylaştırdı. Irak'ın işgali sırasında Avrupa ve Washington'da siyasi elitler bölünmüş olduğundan gazetecilerin farklı görüşler dile getirmesi kolaylaştı. Ama bugün yabancı medyada isyancıları haklı, var olan hükümetlerin haksız olduğu gibi ezici bir görüş birliği var. BBC gibi kurumlar için çok dengesiz yayınlar birden kabul edilir hale geldi."
"Kuruluşundan bu yana Orta Doğu'da bilgi üzerinde devlet tekelini kırmak için büyük emekler veren El Cezire de maalesef bugün Libyalı ve Suriyeli isyancıların eleştirel olmayan propaganda kolu haline geldi."
"Suriye muhalefetinin isyanının başarıya gerçekte olduğundan daha yakın olduğu izlenimi vermesi gerek. Suriye hükümeti, protestocuları bastıramadı, ama onlar da hala rejimi devirmekten uzak. Sürgündeki liderler Batının Libya'da olduğu gibi kendi lehlerinde bir askeri müdahalede bulunmasını istiyorlar, oysa koşullar çok farklı. Medyayı manipüle etmenin amacı Batı ve Arap müttefikleri bu koşulların var olduğuna ikna etmek. İnternetten pompalanan dezenformasyon bulutunun altında bu yatıyor."
İran'daki suikastlerin ardında İsrail şüphesi
Sunday Times, geçen hafta İran'da öldürülen nükleer bilimci Mustafa Ahmedi Ruşen suikastının ardından Tahran yönetiminin iddia ettiği gibi, İsrail'in olduğunu öne sürüyor.
"İsrail'in gizli savaşı" manşetli Marie Colvin ve Uzi Mahnaimi imzalı habere göre, suikast, filmleri aratmayacak bir planın eseriydi.
"İsrail 1948'de kuruluşundan bu yana suikastı ulusal bir silah olarak kullandı... Şimdi hedefte İran var" diyen yazarlar, son iki yılda suikastçıların 5 İranlı bilim adamını öldürdüğünü söylüyor ve suikastların nasıl düzenlendiğini anlatıyor.
"Sivillerin öldürülmesi İran'ı eleştiren cepheyi bölüyor. Bazıları bunu tiksindirici bulurken, başkaları ölümleri ilan edilmemiş bir savaşın kayıpları olarak görüyor; ki bunu topyekun savaş alternatifine göre yeğ buluyor."
"İsrailli bir kaynak cinayetlerin askeri bir saldırıya alternatif değil, bunun habercisi olduğunu savunuyor, bu şekilde tesisler vurulduğunda yeniden kurulmalarının zorlaşacağını belirtiyor."
Amerika ve İngiltere'nin bu olayla ilgileri olmadığı açıklamasına yer veren gazete şöyle devam ediyor: "Alanın uzmanlarının zaten pek şüphesi yok. Suikastların hepsi İsrail operasyonlarının izlerini taşıyor."
"İsrail konu hakkında açıklama yapmadı ama Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Benny Gantz, bir parlamento komisyonuna bu yılın İran için 'doğal olmayan gelişmeler' nedeniyle 'kritik' olacağını söylemişti. Son iki yılda yaşananların 'doğal olmadığı' kesin."
Şimdi önemli olan Tahran'ın nasıl tepki vereceği. Rejim adamlarını koruyamadığını hissedebilir. Yaptırımlar da can yakmaya başlarken ülke ekonomisi tepe üstü gidiyor... Diplomatlar yine de bir yüzleşmeyi önleyerek İran'ı görüşme masasına çekme şansı olduğunu düşünüyor."
Euro krizinde dibe doğru
Sunday Times, ekonomi sayfalarında Yunanistan Mart'ta iflasa gidiyor demiş;
Gazete geçen hafta alacaklılarla yapılan görüşmelerde alacaklıların başta vaat edilen faiz getirisinin yarısından ne şekilde feragat edeceğine ilişkin ayrıntıların çözüme ulaşmadığını; müzakereler bitmezse AB'nin yeni bir kredi dilimini aktaramayacağını bunun da 20 Mart'ta vadesi gelen 14,4 milyar euro'luk borçların ödenmemesi anlamına geleceğini belirtiyor.
Gazete 'görüşmelere yakın bankacılar' diye ifade ettiği kaynaklara dayanarak, bir kaç gün içinde bir anlaşmaya varılmazsa temerrüdün (borçların ödenmemesi) kaçınılmaz hale geleceğini, bunun da Yunanistan'ın euro'dan koparak drahmiye dönmesine ve geride kalan 'çeper ülkeleri'ndeki krizin daha da derinleşmesine yol açabileceğini savunuyor.
Sunday Telegraph da cuma günü Fransa'da dâhil bir dizi Avrupa ülkesinin kredi notlarının düşürülmesi için; "euro bölgesi kurtarma fonu da AAA notunu yitirme riski ile karşı karşıya" diyor.
"Euro bölgesi liderleri kurtarma fonunun AAA notunu koruma girişimlerini terkedecek gibi görünüyor. Zira Almanya Başbakanı Angela Merkel kurtarma girişimlerinin fonun notu düşürülse de süreceğini söyledi. Cuma akşamı fonun iki garantörü Fransa ve Avusturya'nın notlarının düşürülmesi kararı fonun fiili gücünü 170 milyar euro düşürebilir; Bu da zordaki Avrupa ülkelerini kurtarmasını güçleştirir."
Gazete liderlerin şimdi kısa adı EFSF olan mali istikrar fonuna yeni kaynak dökmek yerine, Avrupa İstikrar Fonu adı altında sonradan oluşturulan yeni fonu sağlamlaştırmaya yönelecek gibi göründüğünü belirtiyor.
İskoçya'nın bağımsızlık girişimi
Gazetelerin siyaset sayfalarına İskoçya'nın bağımsızlık tartışmaları hâkim…
Sunday Telegraph'ın yaptığı bir ankete göre, seçmenlere bakılırsa İskoçların 305 yıldan sonra Birleşik Krallık'tan ayrılmasını İskoçlardan çok İngilizler istiyor.
İskoçya yönetiminin başbakanı Alex Salmond geride kalan hafta 2014 yılında bağımsızlık için halkoyuna gideceklerini duyurmuştu.
İskoçya'nın bağımsız olmasını tasvip ediyor musunuz sorusuna İngilizlerin yüzde 43'ü, evet, yüzde 32'si hayır derken, İskoçya'da evet diyenler yüzde 40'ta kalırken, hayır diyenlerin oranı yüzde 43.
İngilizlerin yüzde 43'ü ayrılmanın İskoçya için daha kötü olacağını düşünürken, ayrılmak onlara yarayacak diyenlerin oranı yüzde 23.
Aynı soru İskoçya'da sorulduğunda yüzde 38 bağımsızlık bize yarayacak derken, yüzde 41'i bunun aksini düşünüyor.
Gazete referandum konusunda görüşmelerin bu hafta başlayacağını hatırlatırken kamuoyunu lehine çekmek için iki tarafın da yapacak çok şeyi olduğunu belirtiyor.
Masaya sürülen seçeneklerden biri de süper yetki devri denilen bir ara çözüm; buna göre zaten pek çok alanda siyasetini kendisi belirleyen İskoçlara, krallıktan kopmamaları için Galler ve K.İrlanda yönetimlerinden daha da geniş yetkiler ve en önemlisi de doğal gaz gelirlerinin yüzde 90'ı bulan kısmı aktarılabilir.
Ancak Sunday Telegraph başyazısında, yaptıkları anketin seçenekler arasında en büyük desteği statükonun korunmasının bulduğunu belirterek, her iki tarafın çıkarlarının da aslında bunda yattığını savunuyor.
Observer gazetesine mülakat veren eski Maliye Bakanı Alistair Darling, İskoçları uyarıyor ve İngiltere'den kopmanın büyük risklere yelken açmak olacağını savunuyor;
Darling referandumu "girmeye değmeyecek bir kumar" olarak niteliyor.
Darling, eğer İskoçya iddia edildiği gibi sterlin kullanmaya devam edecekse, bu kez siyasi birlik olmaksızın Londra ile ekonomik birlik içinde olacağını; siyaseti üzerinde söz sahibi olamayacakları bir para politikasına tabi hale geleceklerini belirtiyor.
Darling, euro'ya geçilmesi senaryosunu ise, ekonominin Londra yerine Brüksel'de ve Frankfurt'ta şekillendirilmesi olarak görüyor; "kimse euro'nun değerinin ilk günden sonra ne olacağını kestiremez" diyor.
York Düşesi'ne gezmek yok
İngiliz bulvar gazetelerinden Sunday Mirror ve Mail on Sunday sayfalarında aynı haber dikkat çekiyor.
Gazeteler York Düşesi Sarah Ferguson'un Türkiye'nin hakkında dava açması ardından İngiltere'den ayrılamadığını yazıyor.
Prens Andrew'un eski eşi 2008'de Ankara yakınındaki Saray çocuk yurduna kızı ile birlikte kimliğini gizleyerek girmiş, burada gizlice yapılan çekimler, daha sonra yurt koşullarını eleştiren bir belgeselde kullanılmıştı.
Geçen hafta açılan davada, York Düşesi ve program yapımcıları, çocukların mahremiyetini çiğnemekle suçlanıyor.
"Gezmek yasak" diye manşet atan gazeteler, İngiltere hükümetinin Türkiye'deki çocuk yurdunda yapılan çekimlerin İngiliz yasaları önünde suç olmadığını belirterek, hukuki işbirliği taleplerini geri çevirdiğini hatırlatıyor.
Ancak gazetelerin iddiasına göre York Düşesi yine de başka bir ülkeye giderse iade edilme korkusuyla, önümüzdeki günlerde yapacağı ABD seyahatini iptal etti.
Mutluluğun hesabı
Sunday Times, 'Affedersiniz Sayın Başbakan ama bizi para mutlu ediyor" manşetini atmış.
Habere göre İngiltere'de hükümet, halkın ne derece mutlu olduğunu ve mutluluğun kaynağını bulabilmek için 2 milyon sterlinlik bir araştırma projesi başlattı.
"Hükümetin esenlik değerlendirmesi olarak nitelediği bu araştırma karşısında bir düzine akademisyen hükümete bu parayı bunun yerine hepimizi biraz daha müreffeh kılmaya harcamasını salık verdi.
Raporlarına göre Cameron'ın mutluluğu ölçüp göstergeler doğrultusunda artırma planı sadece zaman israfından ibaret.
126 ülkeden verileri bir araya getiren 250 sayfalık raporda, mutluluk için en önemli göstergenin 'varlık' olduğu belirtiliyor ve hükümetin 'esenliği' bir kenara bırakıp ülkenin GSYH rakamlarını yükseltmeye çalışması isteniyor.
İstatistikî olarak İngiltere'de bireyler açısından "yılın en kötü günü" kabul edilen yarın yayınlanacak raporda, bireylerin geliri ister 500 dolardan 600 dolara ister 50 binden 60 bine yükselsin, artışın mutluluk getirdiği; esenlik kaybının başlıca faktörlerinden birinin ise işsizlik olduğu vurgulanıyor.