14 Mayıs'ta kim kime teslim olacak? Şampanyacılar mı müminlere, müminler mi şampanyacılara...
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın tüylerimi ürperten açıklamasını okuduğum sırada önümde iki belge duruyordu.
Biri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzalı bir kararname…
Öteki 25 Nisan tarihli bir köşeyazısı…
Kararname 8 Ekim 2018 tarihli…
Altındaki ifade şöyle:
“Cumhurbaşkanlığı politika kurulları üyeliklerine, Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 21’nci maddesi gereğince ekli listede yer alan kişiler atanmıştır:
Ekteki listede çok dikkatimi çeken isim
Ekteki kurullardan biri “Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu…”
Listenin ikinci sırasındaki isim ise şu:
Prof. Dr. Burhanettin Duran…
Tanıdığım bir isim.
İktidara yakın Sabah Gazetesi’nin köşe yazarı ve yazılarını ilgiyle okuyorum.
Çoğunlukla iktidar kanadının sağduyulu kesiminden bir insan.
Tabii yukarda yazdığım sıfatı eklenince, insan yazdıklarını herhangi bir köşeyazarı olarak göremiyor.
Onu aşıp, “Külliye’nin sesi” haline dönüştürebiliyor onu…
Külliye yazarının sondaki iki cümlesi
Prof. Duran 25 Nisan Salı günü köşesinde, 14 Mayıs günü sandık sonuçları ile ilgili bir yazı yayınladı.
Yazı şu cümleyle bitiyordu:
“Seçim gecesi netleşen milli iradeye iktidar ve muhalefet herkesin teslim olması önemli….”
Hemen belirteyim.
İyi niyetle yazılmış bir yazıydı.
Hemen arkasından şu cümle geliyordu:
“Ülkemizi istikrarsızlaştıracak her türlü antidemokratik eylem milletimiz tarafından cezalandırılır…”
Burada 'teslim olmak' fiiline fena halde takıldım
Belki çok iyi niyetle yazılmış iki cümle.
Ama burada “Teslim olmak” fiiline takılmadınız mı?
Ben fena halde takıldım.
“Seçim sonuçlarına saygılı olmak” dense hiç takılmaz alkışlar geçerdim.
Ama “Teslim olmak” denince ve arkasında Külliye’ye dayalı bir makam olunca “Dur bir dakika” dedim.
İktidar o gece teslim olacak mı?
İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinin sonuçlarının açıklandığı gece aklıma geldi.
Artık çok iyi biliyoruz ki; İktidar o gece, sonuçlara saygı göstermedi.
Asıl önemlisi “Teslim olmadı…”
O nedenle, elinde tarihimizde görmediğimiz kadar büyük güce sahip Külliye makamının verdiği ünvanla konuşan bir insanın ağzından “Teslim olmak” cümlesi çıkınca insanı düşündürüyor..
Acaba bir dil sürçmesi veya maksadını aşan ifade mi!
Acaba bu basit bir vokabüler meseleden mi ibaret? Yoksa iktidar diline ait bir özellik mi?
Bir dil sürçmesi mi…
Maksadını aşan ifade mi?
Yoksa “O gece biz ne açıklarsak ona teslim olacaksın” talimatı mı…
İktidarın, artık Anayasa’nın açık hükümlerine bile saygı göstermediği bir Yüksek Seçim Kurulu ile, işine geldiği zaman itiraz hakkını kullandığı bir seçimde, “Teslim olmak” fiili devreye girecekse…
Belki iyi niyetle söylenmiş bu cümle, ister istemez toplumun bir kesimi üzerinde endişe verici bir “Muhtıra” haline dönüşmez mi?
Bu Adalet Bakanı'na mı güveneceğiz o gece
Kime güveneceğiz bu durumda?
Şu yazıyı yazdığım gün ülkenin Adalet bakanının tüylerimi diken diken eden sözlerini okuyordum:
Seçim sırasında geleneklerimize göre yerini tarafsız bir kişiye bırakması beklenen bir bakan bize açık açık şunu söylüyor:
“14 Mayıs akşamını Ya Şampanya ile kutlayanlar, ya alnı secdeye vararak şükredenler kutlayacak…”
Yani kimin kime teslim olacağını açıkça söylüyor bize…
Kafasında toplumu öylesine iki parçaya bölmüş ki…
Yüzde 51’e 49 çıkacak bir seçim sonucunda ülkenin yarısı “Şampanyacı dinsizler ” olacak.
Öteki yarısı da “Alnı Secdeye varan müminler…”
Kin ve nefret duygusu yaymanın tarifi nedir sizce?
Nasıl yapılır?
Meslektaşım Prof. Dr. Duran'a içtenlikle sesleniyorum
Şimdi dönüp, Prof. Burhanettin Duran’a, köşeyazarı olarak “Meslekdaşım” sıfatıyla sesleneyim…
İnanmak istediğim gibi, eğer ortada bir iyiniyet varsa, bu, “Teslim olma” fiili bir açıklama gerektirmiyor mu?
Çünkü bu ülkede “Teslim olmak” denince bazı gazetecilerin aklına, “Silivri’ye” teslim olmak, toplumu bu şekilde iki parçadan ibaret gören, Adalet Bakanının başında bulunduğu adalet sisteminin, Anayasa Mahkemesi kararlarını bile hiçe sayan bazı mensuplarına teslim olmak geliyor…