İngiltere gazetelerinde bu sabah; 1989'da Hillsborough Stadyumu'nda oynanan bir maçta oluşan izdihamda 96 kişinin ölümüne ilişkin rapor, ve Libya'nın Bingazi şehrinde öldürülen Amerikalı diplomatla ilgili haberler öne çıkıyor.
Abone olİngiliz gazetelerinin çoğu, 15 Nisan 1989'da İngiltere'nin Sheffield şehrinde bulunan Hillsborough Stadyumu'nda oynanan Liverpool – Nottingham Forest maçı sırasında oluşan izdihamda 96 kişinin ölümüne ilişkin açıklanan raporu ön sayfalarına taşıyor.
Guardian gazetesi, 23 yıl önce 96 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayın ardından polisin ve ambulans hizmetlerinin stada fazla kişi sokup oluşan izdihamı görmemezlikten geldiklerinin ortaya çıktığını aktarıyor.
Independent gazetesi'nde yazan James Lawton, buna ek olarak o gün polis nasıl bir izdiham oluştuğunu anlamamış olsa da, Liverpool kalecisi Bruce Grobbelaar'ın hakeme işaret ettiğini belirtiyor. Lawton ayrıca, stada çekilen taraftarların çoğunun ölmüş olduğunu - ama şimdi ortaya çıkanlara bakılırsa - ölenlerin büyük bir kısmının kurtarılabileceğinin anlaşıldığını aktarıyor.
Telegraph gazetesi, stadyumda meydana gelen olaydan sonra polisin izdihamı görmemezlikten geldiğinin bilinmemesi için Liverpool taraftarını sarhoş olarak niteleyip suçlamaya ve kanıtları değiştirmeye çalıştığının, ama 23 yıl sonra açıklanan raporla, bunun İngiltere tarihinin en büyük örtbas etme girişimi olduğunun kanıtlandığını aktarıyor.
Times gazetesi ise ortaya çıkanlar doğrultusunda Başbakan David Cameron'ın, muhalefet lideri Ed Miliband'in, ve olayın yaşandığı Sheffield'dan sorumlu polis ve ambulans hizmetlerinin teker teker özür dilediğini aktarıyor. Gazete, ortaya çıkan örtbas olayı doğrultusunda şimdi cezai kovuşturmaların da başlatılabileceğini yazıyor.
'Arap Baharı hiçbir zaman göründüğü gibi değildi'
İngiltere'de basılan bütün gazetelerin bugün ele aldığı başka bir konu ise Muhammed Peygamber'i aşağıladığı iddia edilen bir Amerikan filmini protesto eden Libyalı göstericilerin Bingazi şehrindeki Amerikan konsolosluğunda büyükelçi Chris Stevens'ı öldürmesi.
Independent gazetesine yazdığı bir makalede Patrick Cockburn, bu olay ve Arap Baharı arasında bir bağ kuruyor. Cockburn, makalesinde, Batılı medyanın Arap Baharı sırasında eski lider Muammer Kaddafi'nin güçlerini kötü, muhalifleri ise iyi olarak gösterdiğini; ama gerçeklerin bundan çok daha karmaşık ve çok daha farklı olduğunu yazıyor. Makale şöyle devam ediyor: "Muhalifler, söylenenden çok daha anarşist ve çok daha saldırgandı. Nato'nun sağladığı hava desteği olmasaydı Kaddafi'ye karşı birkaç haftadan fazla direnemezlerdi, ama o devrildiğinden beri muhalifler bir grup eşkıyaya döndü. (…) Aslında [muhalifler] Amerika veya Batı karşıtı değillerdi ama liderlerinin Batı yanlısı tavırlarına muhaliflerdi. Bu yüzden de Arap Baharı'nın başından beri, eski liderlerinin boyun eğdiği dışarıdan müdahale girişimlerini kabul etmeyeceklerini söylüyorlardı."
Yine Independent gazetesinde yazan Robert Fisk ise "provokatörler politika ve dinin kaynaşmadığının farkında" başlıklı yazısında, protestolara yol açan filmin yapımcısının güvenliğini neden göstererek saklanmasına atıfta bulunarak şunları diyor: "Bir kere daha bir internet ukalası Orta Doğu'yu birbirine kattı. Peygamber karikatürleri, Kuran'ı ateşe verme girişimleri, ve sahte bir çöl. Batılı Hristiyan fail saklanırken masum kişiler boğuluyor. Müslümanlar da failin yaptığına karşılık inanılmaz bir şekilde öç alınca, [Batılılar] İslam'ın şiddet dolu bir din olduğu iddialarının "kanıtlandığını" sanıyor. Ortalığı biribirine katanlar aslında Orta Doğu'da politika ve dinin kaynaşmadığının farkında. Çünkü burada bu ikisi aynı şey. 1,6 milyar Müslüman'ı bilerek kışkırttığının farkında olan ve kendilerinin "Hristiyan papaz", "karikatürist", "film yapımcısı" ve "yazar" olduğu hayaliyle yaşayanların yaptıklarının bedelini Libya'da Chris Stevens, Afganistan'da Birleşmiş Milletler çalışanları ve Türkiye'de rahipler canlarıyla ödedi. (…) Ama biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Paris'te bir sinema, içinde İsa'yla bir kadının sevişme sahnesi olan bir filmi gösterime soktuğunda, Hıristiyanlar binayı ateşe vermişti."
Guardian gazetesinin yazarlarından Ian Black ise "rahatsızlık verecek gerçeklerle yüzleşilmesi" gerektiğini belirtiyor. Kahire'de ve Bingazi olanların Arap Baharı'nın devirdiği iki rejimin aslında ülkede kökten dinciliği halktan uzak tuttuğunun ortaya koyduğunu yazıyor Black. Ona göre, Kaddafi ve Mübarek sabit fikirli diktatörler olmuş olsa da, Amerikalı diplomatlar o zamanda terörist saldırılara maruz kalmıyordu. Black, Libya'nın yeni başbakanını açıklayacağı bir günde, "nefret edilen zorba bir hükümdar" olarak nitelediği Kaddafi'nin devrilmesine yardımcı olan bir diplomatın öldürülmesine dikkat çekileceğinin yeni hükümet için oldukça sinir bozucu olacağını söylüyor. Black ayrıca, saldırının 11 Eylül'e denk gelmesinin, o günün artık çok uzun bir dönem boyunca "medeniyetlerin çatışmasıyla" bağdaştırılmasına neden olacağını yazıyor.
'İngiltere halkı artık AB'ye karşı'
Financial Times gazetesi, Alman Marshall Fonu tarafından yapılan bir kamuoyu araştırmasına dayanarak yazdığı bir haberde, İngiltere'de Avrupa Birliği karşıtlığının %14 oranında yükseldiğini, ve artık halkın yarısından fazlasının AB'yi beğenmediğini aktarıyor. Gazete, katılımcılardan sadece %40'ının AB üyeliğinin İngiltere'nin iç piyasası için yararlı olduğuna inandığını; çok belli bir şekilde %52'sinin bunun aksini düşündüğünü okuyucularıyla paylaşıyor. Gazete, Fon tarafından kamuoyu araştırmasının yapıldığı 12 AB üyesi ülke arasında sadece İngiltere'de halkın Çin'i hem önemli bir ekonomik fırsat hem de aynı zamanda bir güvenlik endişesi olarak gördüğünü söylüyor. Financial Times ayrıca katılımcı ülkeler arasında sadece İngiltere ve Slovakya'da halkın büyük çoğunluğunun Avrupa Birliği kurtarma fonuna katkı sağlanmasına karşı olduğunu belirtiyor.
Kayıp Kral bulundu mu?
Telegraph gazetesi, İngiltere'nin "kayıp kral" olarak bildiği Üçüncü Richard'ın iskeletinin bir otoparkın altında bulunmuş olabileceğini yazıyor. Bölgede bir kazı yürüten arkeologlara dayanarak aktardığı haberde Telegraph, 500 yıl önce bir savaş sırasında dönemin İngiltere kralı 3. Richard'ın öldürüldüğünü; ama cesedin bu zamana kadar bulunamamış olduğunu aktarıyor. Gazete, 3. Richard'ın vücut yapısı hakkında bilinenlerle otoparkın altında bulunan iskeletin tuttuğunu; bilim adamlarının şimdi eski kralın soyundan gelen bir akrabadan alınan DNA ile iskeletten alınan DNA'nın karşılaştıracağını okuyucularına duyuruyor.