BIST 9.921
DOLAR 35,20
EURO 36,65
ALTIN 2.962,29
HABER /  GÜNCEL

12 yaşında tecavüz mağduru

Mardin'de 13 yaşındaki N.Ç.'den sonra şimdi de Diyarbakır'da göç mağduru 12 yaşındaki G.N.'ye üç kişi 11 kez tecavüz etti.

Abone ol

Mardin'de küçük yaştaki kız çocuklarının tecavüz edilip, fuhuş bataklığına düşürülmesi olaylarının yarattığı sarsıntı devam ederken, Diyarbakır'da 12 yaşındaki G.N.'nin 3 kişi tarafından defalarca tecavüze uğradığı ortaya çıktı. Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi'ne son 3.5 ayda yapılan 6 tecavüz başvurusu, yaşanan toplumsal travmanın boyutlarını ortaya çıkardı. Diyarbakır'da 12 yaşındaki G.N. adlı kız çocuğunun 3 kişi tarafından belli aralıklarla 11 kez tecavüze uğraması yaşanan toplumsal kirliliğin ve buna bağlı travmanın boyutlarını gözler önüne serdi. Yaklaşık 7 ay önce başlayan "toplumsal utancı", çocuk bedeninde taşıyamayan ve psikolojik rahatsızlıklar görülen G.N., yaşadıklarını şöyle anlattı: "Remziye adında bir komşumuz vardı. Beni kendi evlerine çağırdı. Bana 'Bir kadın seni çağırıyor' dedi. Ben de gittim. Remzi Can ise Remziye'nin ağabeyi. İlk bana tecavüz eden o oldu. Eve gittiğimde beni bir odaya kapattı ve tecavüz etti. Ben o zaman çok korktum ve canım acıdı. Olayın ardından çok korktum, başımdan geçenleri kimseye anlatamadım. Kısa bir süre geçti; sonra Ümit Karabulut ve Remzi Can tarafından tekrar kaçırıldım. O zaman yine aynı eve götürdüler. Bu kez ağzımı kapatıp içeri attılar. Sonra bana bıçak gösterdiler, 'Bu olayı anlatırsan biz seni bıçakla doğrarız' dediler. Ben de giysilerimi giyip oradan kaçtım. Bu olay üç kez tekrarlandı. Remzi Can, Ümit Karabulut ve Süleyman Demir, bir gün kolumdan tutup beni bir harabenin içine atıp, ağzımı kapatarak bana ikişer kez tecavüz ettiler. Artık canım çok yanmıştı. Sonra eve gittiğimde anneme söyledim. Annem beni Çarşı Karakolu'na götürdü. Pantolunumu istediler ve Ankara'ya tahlile gönderdiler. Annem onları karakola şikayet etti. Sonra erkek polislerle Doğum Hastanesi'ne gittik. Doktor, muayane ettikten sonra, 'bekareti bozulmuş' dedi. Sonra mahkeme oldu, ben duruşmaya çıktım. Başımdan geçenleri anlattım. Onların 2 ay kadar cezaevinde yattıktan sonra serbest bırakıldığını öğrendik. Bir gün Ümit'in ve Süleyman'ın annesi, babası geldi. Bize dedikler ki, 'Davadan vazgeçin size 500 milyon lira vereceğiz'. Ailem bu durumu kabul etmedi, sonra gittiler." Psikolojisi bozuldu Olayın duyulması üzerine oturdukları mahalleyi terk ettiklerini söyleyen G. N., "Okuma, yazmam bile yok. Okula gitmek istiyorum. Remzi, Süleyman ve Ümit hapse girsin, cezasını çeksin" diye konuştu. Yaşadıklarının etkisiyle psikolojisi bozulan G.N.'nin kimseyle fazla konuşmadığı, konuşmakta güçlük çektiği, konuşurken sürekli güldüğü ve zaman zaman tecavüze uğradığı yerlere gittiği öğrenildi. Kızının yaşadıklarının ardından derin sarsıntı geçirdiklerini anlatan anne Minto N. ise, şunları söyledi: "1990 yılında kan davası yüzünden Hani'den Diyarbakır'a göç ettik. Eşim aynı yıllarda kanserden öldü. Bir oğlum Elazığ'da çobanlık yapıyor, diğer oğlum İstanbul'da. Yanımda zihinsel özürlü bir oğlum ve kızım G.N. var. Kızımın yaşadıklarını duyunca şok geçirdim. Ekonomik olarak hiçbir şeyimiz yok. Zor durumdayız. Avukatımız olmadığı için davayı takip edemedik. O çocukların neden serbest bırakıldığını halen bilmiyorum. Hiç kimseye güvenmiyorum. Yardım için gelenlere dahi güvenmiyorum. Çocuklarımı erkeklerin bulunduğu ortamlara göndermek istemiyorum. Herkesten çok korkuyorum. Kızıma tecavüz edenlerden Remzi Can'ın, ailesi tarafından İzmir'e gönderildiğini biliyorum, ama davayı takip dahi edemiyoruz." 3.5 ayda 6 tecavüz vakası Her biri toplumsal vicdana bıçak gibi saplanan tecavüz olaylarına ilişkin bilgi veren Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi Koorinatörlerinden Avukat Zülal Erdoğan, kendilerine 3.5 ayda 96 başvurunun yapıldığına ve bunlardan 6'sının tecavüz vakası olduğuna dikkat çekerek, "Bu rakam, son 3.5 yılda yapılan başvuru sayısı kadardır" dedi. Türk Ceza Yasa Tasarısı'nda tecavüze uğrayan kişilere dönük yeterli bir düzenlemenin olmadığını ifade eden Erdoğan, şunları dile getirdi: "Özellikle 18 yaşın altındaki çocuklara dönük bir ayırım söz konusu. 12-15 yaşlarında tecavüz mağduru olan çocukların faillerine verilen ceza ile 15-18 yaş arasındaki mağdurların faaillerine verilen ceza arasında farklılar var. Türkiye'nin de altına imza attığı Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne göre bu ayrımın kaldırılması gerekiyor. Yine bu tür durumlarda kesinlikle rızadan söz edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Suçun mağduru bir çocuk ise ve kendi rızası var ise ceza oranı düşüyor. Oysa bir çocuk kendi tercihi ile yapsa bile o kararı alabilecek yaşta değildir." Mağdurlar göçzede Şu ana kadar aldıkları başvurularda kişilerin sosyo-ekonomik durumunun kötü olduğu izlenimlerini edindiklerini söyleyen Av. Erdoğan, şöyle devam etti: "Başvurucuların önemli bir kısmının alt gelir konumda saptandı. Ayrıca genelde hepsinin göç etmiş ailelerden olduğu ve şehirlere yerleşmek zorunda kaldığı gözlemlendi. Yine göç nedeniyle başvuruda bulunanların eğitimlerini yarıda bıraktıkları ya da hiç yararlanmadıkları sonucu ortaya çıktı." En çok tecavüz mağduru çocukların durumunun zorluğuna dikkat çeken Av. Erdoğan, "Algılama olayın vehametinin farkında olmamakla birlikte yaşadığını, nasıl adlandıracağını da bilmiyor. Bu nedenle tecavüz suçunda mağdur olan bir çocuktan bilgilerini net alamıyoruz. Uzman psikologların bu konuda devreye sokulması gerekiyor" dedi. Adli soruşturmanın da mutlaka psikoloğun bilgisi dahilinde olmasında büyük yarar olacağını kaydeden Av. Erdoğan, çocukların yaşadıklarını korkunun etkisiyle dile getirmediklerini belirtti. Tecavüz olayının kolay kolay anlaşılmadığını çocuklardan aldıkları ifadeleri derinleştirerek ipuçlarına vardıklarını belirten Av. Erdoğan, "Biz hukuksal süreç boyunca mağdurun tüm hassaslıklarını göz önünde bulundurarak hareket ediyoruz. Gizlilik avukatlık mesleğinde esastır. Mağdurun avukatına güvenmesi de gereklidir. Bu yüzden yaşanan birçok vahşet derecesindeki olayı anlatamıyoruz" diye konuştu. Tecavüz olayının nedenlerine ilişkin aşamalı bir araştırmaya ihtiyaç olduğunu vurgulayan Av. Erdoğan, "Eskiden de çok fazla yaşanıyordu. Fakat olayın hukuksal boyutuyla yeterince başvuru olmuyordu. Ama şimdi kısmen de olsa kadınlar cesaretli adımlar atmaya başladı" şeklinde konuştu.