Anayasa referandumu sonrası 1980 darbesinin sorumlularına karşı suç duyurusunda bulunan 78liler Girişimi'nin başkanı Celalettin Can, Kenan Evren'in sorgulanmasını ve yeni anayasanın seçim tartışmalarında arka planda kalmasını değerlendirdi.
Abone ol1980 darbesini gerçekleştiren askeri komitenin beş üyesinden biri olan ve Türkiye'nin darbe dönemi cumhurbaşkanlığını yapan Kenan Evren, kendisine geçen hafta iletilen talep çerçevesinde, evine giden savcıya ifade verdi.
Evren'e 12 soru yöneltildiği ve ifadesinin 2.5 saat sürdüğü aktarılıyor.
12 Eylül 1980 darbesinin beş kişilik askeri komutasının hayatta olan diğer üyesi Tahsin Şahinkaya'nın da bugünlerde ifadesi alınacak.
İfadeler çerçevesinde dava açılıp açılmayacağına karar verilecek.
Anayasa değişikli referandumundan evet oyu çıkması sonrasında, darbecilerle ilgili suç duyurusunda bulunan 78'liler Girişimi'nin başkanı Celalettin Can'a gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini ve seçim tartışmalarında anayasa değişikliğinin neden bu kadar arka planda kaldığını sorduk:
Celalettin Can: Dört bin civarında suç duyurusu yapılmıştı 12 Eylül anayasa referandumundan sonra. Komuta kademesinin yanısıra o dönemin danışma meclisi, hükümeti, il valileri, emniyet müdürleri, işkence yapan polisleri, çeşitli mülki amileriyle ilgili toplu suç duyurusunda bulunulmuştu. Zaten hükümetin kaldırdığı anayasanın geçici 15. maddesi de genel olarak bu kişileri koruyordu 1980-83 yılları arasında yaşananlara ilişkin. Hükümetin açtığı soruşturma şu haliyle komuta kademesiyle ve bunlardan hayatta olan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ile sınırlı.
'12 Eylül toplum mühendisliği'
Ancak 12 Eylül sadece komuta kademesiyle sınırlı değildir, hayatın her alanında baskı, terör ve işkence politikaları uygulandı. O zaman 70'e yakın il vardı. Bu illerin hepsinde cezaevi yapıldı mesela. Cezaevi müdürleri, istihbarat müdürleri, işkence grupları var. Emniyet müdürlüklerinde işkencehaneler açıldı...
12 Eylül aynı zamanda toplum mühendisliği projesiydi, bireyci, ötekileştiren, ötekileştiremediğini yok eden bir toplum yaratılmaya çalışıldı. Üniversitelerinden, hukuku ve anayasasına kadar, toplum hayatını yeniden düzenledi. Bu çerçevede 12 Eylül ile hesaplaşmak, işkencecilerle, baskı uygulayanlarla, terör uygulayanlarla, komuta kademesiyle hesaplaşmak olduğu gibi, aynı zamanda yaratılan yeni toplumla da yüzleşmek demek. Demokratik bir toplumun yaratılması çerçevesinde o topluma giydirilmeye çalışan kurumsal yapılarla yüzleşmek demek. Eğer Şahinkaya ve Evren'le sınırlandırılırsa iki şeytan bulup taşlamış oluruz, bir dönemle, bir anlayışla, genel bir kurumsal yapıyla bir hesaplaşmayı ıskalamış oluruz.
'Yetinmemek gerekli'
BBC Türkçe: Mevcut haliyle soruşturmanın sınırlı olduğunu vurguladınız, ancak bir yandan da Kenan Evren'in 80 darbesinin sembolü haline gelmiş durumda. Bu çerçevede, soruşturmanın önemi ne ve soruşturmadan ne beklenebilir?
Celalettin Can: Türkiye toplumu devlet toplumu ve devlet de asker aslında bu ülkede. Dolayısıyla, askerin yaptığı bir işin hesabını sormak, sembolik de olsa derin bir anlama sahip. Demek ki, bazı şeyler unutulmuyor, bir gün hesabı sorulabilir ve sorumlular hizaya çekilebilir. Bu bağlamda, toplum nezdinde derin bir anlamı var yaşananların ve küçümsememek lazım. Ancak buraya gelinmesinde 30-35 yıl sürdürülen bir mücadelenin, yaratılan birikimin, uluslararası ve iç konjoktürün uygun olmasının da payı var. Ancak gene de olumlu bir adımdır, ben yetinmemek gerekli diyorum. Zaten bunun bir parçası olarak hükümeti zorluyoruz.
'Yüzleşme hukuku lazım'
BBC Türkçe: Sizin 78'liler Girişimi olarak talepleriniz ne yetinmemek noktasında?
Celalettin Can: 12 Eylül'le tam bir yüzleşmeyi ıskalama tehlikesini aşabilmek için, sürekli kamuoyu üzerinden daha geniş ve yaygın bir yüzleşmenin gerçekleşmesi çağrısı yapıyoruz.
Ayrıca, meclis bünyesinde bir adalet komisyonu kurulmalı. Sorumluların büyük çoğunluğu sorgulanmalı ve hükümet siyasi iradesini bunun ardına koymalı. Tüm soruşturma bir savcının üzerine yıkılmamalı ve bir grup oluşturulmalı.
Hatta bir adım daha ileri gideyim, geçmiş yüzleşmesiyle ilgili yeni bir hukuki sistem de kurulması gerekiyor. Örneğin, Ergenekon çok haklı bir dava olmakla birlikte, yersiz gözaltına almalar, cezaevindeki kötü koşullar ve bazen insanların ölümlerine neden olmalar dolayısıyla, darbeciler neredeyse mağdur durumuna geldi. Ve biz 12 Eylülcülerin de mağdur durumuna gelmesini istemiyoruz bu yüzden.
Erdoğan tepkiden çekiniyor, başkanlığa değinmiyor
BBC Türkçe: Bütün bu gelişmeler, bir yandan yaklaşan seçimler çerçevesinde gerçekleşiyor. Ancak seçim tartışmalarında, eskiye nazaran çok daha arka planda yeni anayasa tartışmaları. Sizce neden?
Celalettin Can: Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu, toplumun 12 Eylül anayasasına sığmadığı çok açık. Bu anayasanın kaldırılması gerekir. Bunu hemen hemen tüm partiler söylüyor, ancak yeni anayasa konusunda kimse fikirlerini açıklamıyor. En son CHP bir ölçüde fikrini açıkladı ancak Erdoğan hiçbir şekilde fikrini açıklamadı, üstelik milliyetçi oylara oynadı. Yani MHP'yi barajın altına itip onun 50 milletvekilini kendi saflarına katmanın yollarını geliştirmeye çalıştı. Benim kanaatim, Erdoğan MHP'yi baraj altına itip, anayasayı tek başına, AKP olarak yazmak istiyor ve bu şekilde başkanlık sistemi getirmeyi hedefliyor. Başkanlık sistemine olan tepkiyi de bildiğinden, ki AKP içinde bile buna karşı olanlar var, bunu şimdiden açıklamak yerine, bunun tartışılmasının koşullarını ortadan kaldıracak bir güçle seçimlerden çıkmak istiyor.
Seçim sonrası Türkiye: sürünceme ile şiddet arasında
BBC Türkçe: Seçim tartışmaları çerçevesinde, sizin 78'liler Girişimi olarak üzerinde durduğunuz hak ihlalleri ve geçmişle yüzleşme gibi konularda, seçimlerden sonra ne gibi gelişmeler beklenebilir?
Celalettin Can: Türkiye'nin en temel problemi, Kürt meselesi. Tayyip Erdoğan maalesef bu konuyla ilgili durdu. TRT Şeş dedi, en fazla tercihli eğitim diyebilir buradan sonra. Ben Kürt meselesini çözdüm, Kürt vatandaşların problemleri var diyor bir yandan da, bunlar da büyük olasılıkla yoksulluk ve işsizlik gibi şeyler. Erdoğan seçim sonrasında bu tavrında ısrar ederse, başka koşulların da olmaması kaydıyla, şiddet ortamı Türkiye'yi bekliyor diye düşünüyorum.
Şöyle bir durum da olabilir, BDP 30 civarında milletvekili çıkarabilir. Böyle bir durumda, BDP çok güçlü demektir ve CHP'ye rağmen ana muhalefet olacak bir potansiyele erişecektir. CHP'nin de bir ölçüde bazı açılımları gündeme geldi. Bunlar da Erdoğan'ı zorlayabilir. Erdoğan eğer başkanlık sistemini getirecek kadar güçlü çıkmazsa bu seçimlerden, sorunlara çözüm gelmez ama Kürt meselesinin çözümünü isteyenlerin dayatmaları ve Erdoğan'ın zamana bırakması üzerinden sürüncemeli bir gelişme de ortaya çıkabilir.
Ancak Erdoğan seçimlerden gerçekten güçlü çıkar, BDP istenen güce ulaşamaz ve Erdoğan da çözümsüzlük konusunda ısrar ederse, Türkiye'yi kanlı bir ortam bekliyor.