Artan terör saldırılarında AK Parti'nin sorumluluğu ne kadar? PKK'yı hükümetin politikaları mı azdırdı?
Abone olOktay Sağlam
İNTERNETHABER.COM- İmralı'da hapis şokunu atlatan Abdullah Öcalan, muhalefetin dilinden düşürmediği "sıfır terör" döneminde örgütünü yeniden organize etti. Türkiye'nin enerjisini tüketen, can yakan sorun AK Parti'den önce başlıyor.
AK Parti'nin iktidara gelmesinden 2 ay önce avukatlarıyla görüşen Öcalan, "Meşru savunma için HPG'yi geliştirsinler. Gerekirse sayıyı 100 bine çıkarsınlar. Kuzey'e de girebilirler. Ben onlara sınır koymadım" diyordu.
Şemdinli'de operasyon 20 gün sürüyor. Milletvekili bile kaçırılıyor. Karakol baskınları devam ediyor. Peki bu duruma nasıl gelindi? PKK'nın cüretkar eylemlerinin arkasında hükümetin açılım politikasının yattığını savunanlar az değil. Başbakan Erdoğan'ın "Kürt sorununu" dile getirdiği 12 Ağustos 2005'te yaptığı Diyarbakır konuşmasının bu sürecin fitilini ateşlediği görüşü hakim. En azından muhalefet çevrelerinin dilindeki söylem bu.
"PARALEL DEVLETİN" YANSIMALARI
Hüseyin Aygün'ün kaçırılmasını "akıl tutulması" ya da "izahı yok" gibi sözlerle açıklanabilir mi? Devlete meydan okuma, yerelde Dersim'e, genelde ise tüm bölgeye "burada devlet benim" mesajını verdikleri çok açık. Kullandıkları dil ve seçilen kelimeler kurduklar "ayrı bir egemenliğin" dışa vurumu aslında. Önü alınamayan ve son bir yılda patlayan kaçırma eylemleriyle devletin otoritesini sarstıkları bir geçek.
"SIFIR TERÖR" DÖNEMİNDE ÖCALAN BOŞ DURMADI
Bu görüşü daha iyi anlayabilmek için son 12 yılda yaşananlara bakmak yeterli. Öcalan'ın yakalanmasından sonra şoka giren "PKK'nın sessizliğini" devletin iyi okuyamadığı aşikar. Oysa "peygamber" gördükleri liderlerinin hapse girmesiyle sersemledikleri sır değil. Öcalan'ın talimatıyla K. Irak'a çekilen örgüt, 2004'e kadar ideolojik yapılanmasını tamamladı. ABD'nin Irak işgali ve Barzani'nin bu süreçte daha da güçlenmesi Kandil'e demir atan PKK'nın lehine gelişmelerdi. Ve örgüt, Öcalan'ın talimatıyla 1 Haziran 2004'te yeniden silahlı saldırılarına başladı.
"SAVAŞ" KARARI KİMİN?
PKK'nın güçlerini Türkiye'ye kaydırmaya çalışmasından devletin haberinin olmaması mümkün mü? PKK'nın yeniden silahlı mücadeleye geçiş hazırlığını bilmemesine olanak tanınmıyor. Örgütün eski yöneticilerinden Nizamettin Taş'ın 2004'teki "savaş" kararının Genelkurmay'ın iradesi olduğunu söylemesi çarpıcıydı. Taş'ın "PKK'nın siyasallaşması, Genelkurmay'ın hesabını bozacaktı. Savaş olmasa, ordu siyasete nasıl müdahale edecekti?" sözleri ilginçti.
KRİZ, KOALİSYON VE ASKERİ VESAYET
Ne tesadüftür ki aynı tarihlerde sıfır terörle övünen generaller, o yıllarda AK Parti'ye "devirme planlarıyla" meşguldü. Önce üç koalisyonun yol açtığı siyasi ve ekonomik kriz ardından da askeri vesayetin güçlü olduğu dönemde Ankara'da yaşanan iktidar savaşları PKK'ya "toparlanması" için zaman tanıdı. Tüm bunlar AK Parti'nin "açılımı" gündeme getirmesinden çok önceleri yaşandı.
ÖZERKLİĞİN TEMELİ 2004'TE ATILDI
Bugün konuşluan KCK, o dönemde temeli atıldı. KCK, Abdullah Öcalan’ın 2004 yılında yazdığı "Bir Halkı Savunmak" adlı kitapta ortaya attığı "demokratik konfederalizm" ilkesi çerçevesinde örgütün yeniden örgütlendirilmesiyle kuruldu. Kitabın yazma dönemi göz önüne alındığında fitil, Erdoğan'ın eleştirilen o konuşmasından bir yıl önce atılmıştı bile.
ÖCALAN: GEREKİRSE SAYIYI YÜZBİNE ÇIKARSINLAR
Ve yine AK Parti iktidara gelmeden önce Öcalan, 4 Eylül 2002 tarihli İmralı görüşme notlarında şunları söylüyordu: "Meşru savunma için HPG'yi geliştirsinler. Gerekirse sayıyı 100 bine çıkarsınlar. Kuzey'e de girebilirler. Ben onlara sınır koymadım."
"SIFIR TERÖR"DE 1500 PKK'LI TÜRKİYE'DEYDİ
Öcalan'ın bu talimatından sonra teröristler gruplar halinde Türkiye'ye girmeye başladı ve 2003 yılına gelindiğinde; Türkiye'deki PKK gruplarının sayısı 1500'e ulaştı.
KİMSEYE FARKETTİRİLMEDEN
Gazeteci Cengiz Çandar'ın hazırladığı "Dağdan iniş-PKK nasıl silah bırakır?" adlı raporunda Murat Karayılan da aynı dönemde ne şekilde hareket edildiğini şöyle anlatılıyordu:
"HPG, 2001-2002 ve 2003 süreçlerini çok ciddi bir ideolojik ve askeri yoğunlaşmayla yaşadı. Bütün bunlar yapılırken aleniyet esas alınmadı. Sadece hareketin dar yönetimi bilgisi dahilinde yürütülen bir faaliyet oldu. Aynı zamanda basın gibi organlara hiç yansıtılmadı. Deyim yerindeyse kimseye fark ettirilmeden, içeriye güçler mevzilendirildi. Bu nedenle Türk devleti de durumun pek farkında olamadı. Fark ettikten sonra iş işten geçmişti ve güçler artık alanlarda mevzilenmişti... 2003 yılında bunlarla beraber HPG artık karargahını da Kandil'den Behdinan alanına tasşıma kararını aldı ve savunma savaşına hazırlık faaliyetlerini yoğunlaştırdı."