BIST 9.640
DOLAR 34,60
EURO 36,62
ALTIN 2.935,51
HABER /  GÜNCEL

10 günde seçim turu: İstanbul, Diyarbakır, Kayseri

Türkiye'nin farklı kesimlerinden seçim izlenimleri...

Abone ol

Seçimlerden iki hafta önce nabız yoklamak, tansiyon ölçmek, izlenim aktarmak için Türkiye'nin farklı bölgelerine dağılan diğer arkadaşlarla buluşmak üzere İstanbul'a indim.

Yolculuk bir yandan, İstanbul'un nemi, pasaport kontrolünde sadece üç bankonun açık olması nedeniyle 45 dakika süren bekleyiş ve tek başıma sırtladığım kamera, ışık, kamera ayağı ve kendi bavulum yordu daha ilk günden.

İki yaşına yaklaşan kızımı sabahın alacakaranlığında uykusunda öpüp kokladıktan sonra iki hafta boyunca göremeyecek olmak da cabası...

Seçimi BBC'nin Türk gazetecileri gözünden BBC Dünya Servisi'nin diğer dil bölümlerine ve İngilizce televizyon yayınlarına anlatmak görev.

Fazla ayrıntıya girmeden, seçim meydanlarının zaman zaman ilkokul müsameresine dönüşen atışmalarına karışmadan, politik vaadlere kulak asmadan, sözünü sandıkta vereceği oyla söyleyecek seçmenin ne dediğini anlatabilmek amacımız.

İlk durak İstanbul

Akşam yemeğinde Hüseyin (Alkan) ve Kürşat'la (Akyol) hazırlayacağımız haberi tartışıyoruz.

Dert çok, İstanbul büyük, zaman az...

Hüseyin ve Kürşat İstanbul'u izlemeyi sürdürecek ama benim iki günüm var.

Haberin ana konularını belirleyip çekimleri nerede yapacağımızı konuşup bir plan yapıyoruz - planın defalarca değişeceğini bile bile

Partilerin İstanbul'u fethetme yarışı sürüyor... Ekonomi başlıca gündem.

Taksim'in girişinde, heykelin hemen karşısında AKP'nin "irtibat bürosu" kurulmuş. (Neden tırnak içinde yazdığımı az sonra anlatacağım)

Büronun giriş kapısı üstündeki büyük ekranda AKP ve Başbakan Erdoğan'ın ekonomiyi nasıl düze çıkardığını grafiklerle anlatan, Türkiye'nin dünya coğrafyasında nasıl bir yere geldiğini haritalarla gösteren bir tanıtım filmi sürekli yayında.

Tam karşısında, çevik polis ekiplerinin olağan durak noktasının üstündeki bir başka büyük ekranda ise türlü türlü reklam filmi gösteriliyor. Aralarında Türk Hava Kuvvetleri'nin tanıtım filmi de var.

Balyoz soruşturması kapsamında tutuklanan ve bu yıl Hava Kuvvetleri Komutanı olması beklenen Orgeneral Bilgin Balanlı'dan bahis yok elbette...

Parti bayrakları, flamalar, dört bir yandan yükselen parti şarkıları arasında genel görüntüler çekiyoruz Hüseyin'le.

Kamera ve diğer malzemeleri yüklenip Tarlabaşı'na doğru ilerlerken "Bir ara uğrayıp şu tanıtım filmini alalım AKP bürosundan" diyorum Hüseyin'e. Yapılacak işler listesine not ediyoruz.

Beyoğlu'nu, İstiklal Caddesi'ni, Sıraselvileri, Nişantaşı'nı ardımızda bırakıp giriyoruz Tarlabaşı'nın ara sokaklarına...

İstanul'un çehresi değişiveriyor... Öyle uzun bir mesafe değil gittiğimiz yer. İstanbul'un kültür ve eğlence merkezinden beş dakika mesafede, Hüseyin'in de televizyon haberinin anonsunda söylediği gibi "farklı bir dünya, farklı bir İstanbul gerçeği" var...

Ben Ankaralı'yım... Hüseyin İstanbul'u benden iyi biliyor... Burada yaşamış, okumuş, çalışmış Londra'ya gelmeden önce.

Eski Çeşme sokağındaki şaşkınlığına şaşırıyorum. Hüseyin "Yok böyle yoksulluk" diye mırıldanıyor.

Kamera hemen ilgi çekiyor. "Hangi kanal abi" diye etrafımızda dolaşan çocuklar, başta bize yaklaşmayan büyüklerine yetiştiriyorlar haberi...

"BBC'dir"...

"Niye geldiniz? Nedir konu?" sorularına yanıt veriyoruz... Seçim lafını duyanlar "N'olcak sanki seçimde" diye omuz silkiyorlar.

Kamera kayıtta...

Bu sokakta yaşayanların çoğu Doğu kökenli... Osman Kaya 1976'da geldiğini anlatıyor... "Geçim derdi... İş yok."

Gençler durmadan çay taşıyorlar...

Hüseyin, iki röportaj arasında, yarısını içtiği çayını kaybediyor... Hemen yenisi geliyor...

Metin Diyarbakırlı... Misafir olarak İstanbul'da... Hafta sonunda benim Diyarbakır'a gideceğimi duyunca, "Yaz benim cebimi, ararsın birşeye gerek olursa" diyor... Yazıyorum...

Anlatılanlar, AKP'nin irtibat bürosunun pırıltılı ekonomi tabelasına uymuyor.

Sonuç... "Oylar kendi partimize" diyor Osman ve Metin...

Tarlabaşında, Osman, Metin ve mısırcı Mehmet'in hikayelerini Hüseyin anlattı, tekrarlamayacağım.

AKP "irtibat bürosu"

Taksim'e dönüyoruz... AKP irtibat bürosunun kapısındayız... BBC'den geldiğimizi anlatıp basın için bir dosyaları olup olmadığını, tanıtım filmini alıp alamayacağımızı, bizimle parti adına kimin konuşacağını soruyoruz irtibat bürosunun yetkilisine.

Bir irtibat kopukluğu olduğu ortada...

Derdimizi anlatamamış olacağız ki, "Sayın Başbakan 2023 projelerini dün anlattı. Oraya gitseydiniz" yanıtını alıyoruz.

Tanıtım filmi için de İl Başkanlığı'na başvurmamız salık veriliyor.

İrtibat kuramadan çıkıyoruz irtibat bürosunda... (İşte bu yüzden tırnak içinde yazdım "irtibat bürosu" ifadesini yazının başında)

Günün devamı ve ertesi gün diğer çekimlerle geçiyor. Başta yaptığımız plan fazla şaşmıyor şaşırtıcı şekilde... Gece boyunca haberin görüntülerini montajlıyorum.

Hüseyin'i İstanbul'da peş peşe yapılacak CHP ve AKP mitingleriyle baş başa bırakıp 4 Haziran Cumartesi sabahı Diyarbakır'a uçuyorum.

Diyarbakır'ın sıcak seçim havası

Yaklaşık bir haftadır Kumru (Başer) bölgeyi dolaşıp izlenimlerini aktartıyor.

Yola çıkmadan önce kısaca görüşüp Diyarbakır'da yapacağımız haberin çatısını kuruyoruz... (İstanbul'da plan şaşmadı ya, Diyarbakır için de umutluyum)

Yolculuk sorunsuz geçiyor... Pilot Diyarbakır'da hava sıcaklığının 15 derece ve havanın yağmurlu olduğunu bildiriyor.

O gün Diyarbakır'da BDP'nin büyük mitingi var... "Yağmur yağarsa çok uğraşacağız" diye düşünüyorum kameralarla...

Alana iniyoruz. Hava günlük güneşlik. Saat sabahın dokuzu ama hava gayet sıcak...

Sıradaki taksinin şöförü Turgut... Belediye'den emekliymiş. Bir süre uzun yol şöförlüğü yapmış, şimdi taksici...

Otele kadar sohbet ediyoruz. Seçimlerden, partilerden, vaatlerden konuşuyoruz.

Turgut seçimin sonucunu "biliyor"... "Başka türlü olmaz" diyor. "BDP 6, AKP 5"

"Miting nasıl olacak?" diyue soruyorum. "Geldin ya, kendin gör"... Kısa bir sessizlik ardından "Çok kalabalık olacak" diyor.

Otelin önündeyiz. Turgut, "Yaz abi numaramı. Ne zaman lazım olursa ararsın" diyor. "Yazıyorum - İstanbul'da numarasını veren Metin'in yanına...

Otele kayıt yaptırırken resepsiyonun telefonu çalıyor. Mehmet Bey yanıtlıyor telefonu.

Sorulan soruya yanıt "Şimdi girdi içeri efendim" oluyor bana bakarak... Biliyorum ki Kumru peşimde.

Hoşgeldin faslının ardından "11:30'da bir randevumuz var" diyor. Saate bakıyorum. 10'a geliyor."Tamam" diyorum". Bavulları odaya çıkarıp kamerayı alıyorum... Lobide buluşuyoruz.

Yanında daha önceki yıllarda Diyarbakır'da BBC çalışanlarına çok yardım etmiş olan taksici Erdinç var.

Tanıştırıyor. "Hoşgelmişsin abim. Başım gözüm üstüne"...

Erdinç'in sesindeki içtenlik Diyarbakır'ın havasından daha sıcak.

Öğretmen evi kısa bir yürüyüş mesafesinde. Ağaçların gölgesine sığınıp Kumru'yla neler yapacağımızı konuşuyoruz.

İlk randevumuz Sur Belediye Başkanı'yla... Seçim yakın, gündem yoğun, Belediye Başkanı'nın randevu defteri kalabalık.

Abdullah Demirbaş cezaevinde yatmış bir Kürt siyasetçi... Öğretmen... Kayıda giriyoruz, seçimi konuşuyoruz..

Talepler belli - demokratik bir anayasa, anadilde eğitim, siyasî genel af...

Çözüm - "Çözümün yolu iki Abdullah'ta" diyor Belediye Başkanı. Abdullah Gül ve Abdullah Öcalan'ı çözümün adresi olarak gösteriyor.

Üç Abdullah'lı bir mülakatın ardından yine Öğretmen Evi'ne dönüyoruz... Çaylar tazeleniyor.

Saat 13:00, İstasyon Meydanı

Diyarbakır sıcak... Yüksek Seçim Kurulu BDP mitingi için öğlen sıcağını, saat 13'ü uygun görmüş...

Bir taksiye atlayıp yaklaşabildiğimiz kadar yaklaşıyoruz İstasyon Meydanı'na...

Alan dolmaya başlamış...

Çalan müzik, çekilen zılgıtlar arasında en çok duyulan ses "Soğuk su. Var mı su isteyen?"

Basın ve kameralar için bir platform kurulmuş sahnenin hemen yanında...

Ayaküstü bir durum değerlendirmesi yapıp platformdan uzak durmaya karar veriyoruz.

Kalabalık grupların alana giriş yaptığı istasyon tarafındaki köprüye yöneliyoruz. Sak,in ama güneşten kaçmanın mümkün olmadığı bir noktaya kuruyoruz kamerayı.

Etrafımız sarılıveriyor. Meraklı çocuklar önce sessizce bizi izliyorlar ardından peş peşe soruyorlar.

"Hangi kanal abi?"

"BBC"

"İngiliz BBC mi, Türk BBC mi?"

"BBC Türkçe diyoruz.

Hepsi biliyor. Çoğu dinlemiş. Hepsi konuşmak istiyor.

Laf yayılıyor. İnanmayanlar gelip tekrar soruyor...

"BBC doğruları söyler" diyenler "Radyo neden kapandı?" diye soruyorlar..

Alan doluyor. Etrafımız tıklım tıklım. Ama gönüllü yardımcılarımız var kameranın başına birşey gelmesin diye etrafımıza set olan.

Müzik devam ediyor. Olağan seçim konuşmaları başlıyor. Bir buçuk saat gecikmeli ve alana ilk girişimizden beş derece daha sıcak bir havada...

Hemen sol yanımda bir grup kadın var. Sıcaktan, pek de başarılı olmayan bir şekilde gazete kağıdından yapılmış bir şapkayla korunmaya çalışan Kumru'yu çekiveriyorlar ellerindeki şemsiyenin altına. Oturtuyorlar yere...

Sonradan Kumru anlattı, yanlarındaki küçük bir kız, herhalde annesine fısıldıyormuş. "Gördüm ben... Onun saçı kırmızı."

Aynı şemsiyenin altında ama ayakta duran bir kadın omuzuma dokunuyor... Yarı Türkçe yarı Kürtçe "Oğlum İngiltere'de, Londra'da" diyor.

"Kaç yıldır orada?" diye soruyorum.

Türkçesini bilmiyor...

Elleriyle on, bir daha on yapıp gösteriyor... 20 yılın hasreti gözlerine doluyor... Omuzunu sıvazlıyorum. Konuşmuyoruz daha fazla...

Kumru sığındığı gölgeden çıkıyor... Röportajlarımızı yapıp ayrılıyoruz meydandan...

Köprünün hemen çıkışında bir taksiye biniyoruz.

Şöför gençten bir Diyarbakırlı.... Sohbet kaçınılmaz olarak miting ve seçim...

Yol kenarındaki panzerleri görünce "Bunlar yine kırıp dökecekler ortalığı" diyor. "Bitmiyor istekleri. Daha doğrusu, ne istediklerini bile bilmiyorlar."

Oyu AKP'ye. Hükümetten memnun. Hastaneleri, yolları örnek gösteriyor. "Erdoğan'ın mitingi de çok kalabalıktı" diyor.

Kamera önünde konuşmayı istemiyor.

Yeniden Öğretmen Evi'ndeyiz. Hem dostumuz, hem meslektaşımız Kadir'le (Konuksever) buluşuyoruz.

"Ne var ne yok" faslından sonra bölgeyi, seçimi, adayları, olasılıkları konuşuyoruz.

Ha bu arada, seyahatlerde kullandığımız kamerayı beğendiremiyoruz Kadir'e. Şakadan burnu büyüklüğüne gülüşüyoruz.

Çaylar tazeleniyor. Bugün kaç bardak oldu ben de saymaktan vazgeçtim.

Akşam yemeğinde Dağkapı Ciğercisi'ne gidiyoruz... Dar sokakta kızgın ateşin üstündeki etlerin kokusu ve mangalın yoğun dumanı karşılıyor bizi...

Ocak başında Levent var... Kumru'ya "Hoşgeldin abla" dedikten sonra bana dönüyor. "BBC'nin haberlerini sen sunuyordun. Şimdi neden Girit (Selin Girit) var?" diye soruyor.

Terasa çıkıp küçük hasır taburelere oturuyoruz. Salatalar, ezmeler, lavaşlar... Masa donatılıyor... Köpüklü ayranlar geliyor...

Sohbete lezzetli etler eşlik ediyor...

Demirciler Çarşısı'ndan Sülüklü Han'a

Ertesi sabah kahvaltıda Kürt yazar ve tarihçi Şeyhmus Diken ve gazeteci Naci Sapan'la buluşuyoruz...

Muhteşem bir kahvaltıyla başlıyoruz güne... Kahvaltı sofrasını anlatmak için başka bir yazı gerek...

Ardından Şeyhmus bizi ara sokaklarında dolaştırıyor Diyarbakır'ın... Her köşeyi, her sokağı tek tek anlatıyor... Ardından Sülüklü Han'da soluklanıyoruz...

Akşamüstü ise yolumuz Sanat Sokağa düşüyor. Ardından Kadir de (Konuksever) bize katılıyor... Sohbet güzel ancak haberin montajını bitirmek gerekiyor... Ertesi gün bir geceliğine Ankara'ya ertesi sabah da Kayseri'ye yolcuyum.

Gece haberin montajıyla geçiyor... Üç gün önce gelirken pilotun haber verdiği yağmur sonunda o gece ulaşıyor Diyarbakır'a...

Sabah erken çıkıyoruz otelden. Kumru'nun randevuları var... Aynı gün, yıllar sonra MHP'nin Diyarbakır'da yapacağı ilk miting de var...

Kumru yeniden İstasyon Meydanı'na yönelirken ben fotoğraf makinemi alıp yeniden dolaşıyorum Demirciler Çarşısı'nı, Sülüklü Han'ı, Diyarbakır'ın ara sokaklarını...

Akşama doğru yeniden dönüyorum otele... Bavullar bir taksiye yükleniyor. Havaalanına yöneliyoruz... Alanda bir hareketlilik var... MHP mitingine katılanların büyük bir bölümü akşamüstü uçağıyla dönmüş anlaşılan. Ama Ankara uçağının yolcularının çoğu yine partililer.

Uçak tam vaktinde kalkmak üzere... Hasta bir yolcu, sağlık görevlileri, hasta yolcunun indirilen bavulları, sonra aynı bavulların yeniden yüklenmesi yaklaşık bir saat geciktiriyor hareketimizi...

"Bayanlar baylar kaptan konuşuyor. Gecikme için özür diliyorum... İkinci sıradayız, birkaç dakika içinde kalkmış olacağız" anonsu ardından pist başında bir süre daha beklemek zorunda kalıyoruz. Diyarbakır Havaalanı'nı hem sivil hem askerî uçaklar kullanıyor... Dört savaş uçağının inmesi ardından sonunda yükseliyoruz Diyarbakır üzerinde...

Geceyi Ankara'da geçiriyorum. Sabah bulabildiğim ilk otobüsle Kayseri'ye doğru yola çıkıyorum.

Anadolu Kaplanları

Uzun zamandır şehirlerarası otobüsle seyahat etmediğimi farkediyorum... Otobüsler değişmiş, konforlu, koltuklarda televizyon ekranları, kimilerinde internet bağlantısı...

Değişmeyen şeyler de var... Elde yolcu listesiyle tek tek koltuk kontrolü, Hareketin hemen ardından kolonya ikramı... Kasaba girişlerinde el kaldırarak otobüse binen yolcular... Yarı yolda verilen mola... "Yarım saat ihtiyaç molası" anonsu... "Çaylar şirketten" denmedi ama...

Uyuşuk bacakları açmak için biraz dolaşıp iki bardak demli çayı yudumlarken yarım saat geçiveriyor... Çay paraları cepten...

"Oradan gelip buraya gitmekte olan..." diye başlayan, çoğu zaman anlaşılmaz mola yeri anonslarının değişip değişmediğini duymak için bekliyorum. Anonslar değişmiş... Kayıtlı, tane tane, anlaşılır...

Kayseri otobüs terminalinde Alper (Ballı) ve bize Kayseri'de yardımcı olan Mehmet beni karşılıyor...

Yol üzerinde bir çay ocağında duraklayıp kısa bir plan yapıyoruz.

Kayseri için planımız, Anadolu Kaplanları diye adlandırılan, kendi öz kaynaklarıyla küçük işletmeleri büyük başarıya ulaştıran işadamlarının hikayesini anlatabilmek.

İlk durak Kayseri Organize Sanayi Bölgesi... Elimizde bir sokak numarası ile, pek de organize olmayan Sanayi Bölgesi sokaklarında dolaşıyoruz bir süre... Sonunda buluyoruz 1994 yılında kurulan Turkuaz Seramik adlı şirketi...

Şirketin genel müdürü ve ortağı Abidin Özkaya'dan şirketin hikayesini dinliyoruz, üretim tesislerini dolaşıyoruz...

Akşam saatlerinde otele geri dönüp, karşımızda Erciyes Dağı'nın muhteşem manzarası, sohbet ediyoruz... Hava kararıyor, terasta akşam yemeğinde devam ediyor sohbet Kayseri sarması eşliğinde.
Mantıyı ertesi akşama bırakıyoruz.

Sabah önce Erciyes Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi'nden Prof. Şükrü Akdoğan'la randevumuz var... Fakülte'nin bahçesinde ağaçların gölgesinde Prof. Akdoğan'la AKP hükümetinin, komşularla sıfır sorun politikasının Kayserili işadamlarına getirdiği faydaları ve riskleri konuşuyoruz.

Ardından Mehmet bizi Seyirtepe adlı bir lokantaya götürüyor... Kayseri ayaklarınızın altında... Seyirtepenin eteklerinde ise 1930'lara kadar Kayseri'de yaşayan gayri müslimlerden kalan kiliseler, evler...

Yemeğin ardından kent merkezine dönüyoruz. Sokak röportajlarından sonra, sucuk ve pastırma dükkanları arasında dolaşıyoruz. Dükkan sahipleri memnun hallerinden... "Ekonomi iyi" diyorlar, "işler yolunda"...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün memleketi Kayseri... "Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız çok çalışyorlar Kayseri için" diyorlar.

Röportaj sırasında gözüm dükkanda açık olan televizyona takılıyor... Ekranda Hazar Bölgesi ve Kafkaslar'daki doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak olan Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi için hazırlanan Proje Destek Anlaşmaları'nın resmî imza töreni var...

Tören Kayseri'de...

Abdullah Gül, 2005 yılında Dışişleri Bakanı'yken Avrupa Birliği'nin o dönemde Genişlemeden Sorumlu Yetkilisi Olli Rehn'i Kayseri'de ağırlamıştı.

Gece, son on gündür alıştığım şekilde haber montajıyla geçti... Kayseri'ye gün doğarken gözlerim kapanmaya başlıyor... Alper epey önce uyudu.

Saate bakıyorum, uçağımıza üç saat var... Bir saat uyumaya karar veriyorum. Saatimin alarmını ayarlayıp uzanıyorum yatağa...

Uyku tatlı...

Peş peşe çalan alarmlar zorla çekip alıyor beni yataktan... Koşarak yetişiyoruz Ankara uçağına...

Başkent bu seçim turunda benim son durağım...

Alper'in işi bitmedi daha... CHP'nin Ankara'daki mitingini izliyor... Yağmur altında...

Seçim gecesi de sonuçları izleyecek...

Benim için Londra'ya dönme zamanı... Seçim arefesini Türkiye'de geçirdim, Sonuçları Londra'da takip edeceğim...

Yeni yeni konuşmaya başlayan kızım beni özlediğini söylüyor internet üzerinden yaptığımız görüntülü bağlantıda...

Ben de özledim...

Uçağım geç saatte inecek Londra'ya... Uykuda bıraktığım kızımı yine uykuda bulacağım...

<!-- /* Font Definitions */ @font-face {font-family:PMingLiU; panose-1:2 2 3 0 0 0 0 0 0 0; mso-font-alt:新細明體; mso-font-charset:136; mso-generic-font-family:roman; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:3 137232384 22 0 1048577 0;} @font-face {font-family:"Arial TUR"; mso-font-charset:0; mso-generic-font-family:swiss; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:536902279 -2147483648 8 0 511 0;} @font-face {font-family:"\@PMingLiU"; panose-1:2 2 3 0 0 0 0 0 0 0; mso-font-charset:136; mso-generic-font-family:roman; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:3 137232384 22 0 1048577 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:PMingLiU;} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:72.0pt 90.0pt 72.0pt 90.0pt; mso-header-margin:36.0pt; mso-footer-margin:36.0pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} -->