İngiltere gazetelerinde bu sabah; Dünya çapında 500'den fazla aydının imzaladığı, dijital hakların korunmasıyla ilgili manifesto, Suriyeli mülteci çocukların yaşadığı savaş travması ve G. Afrika'yı yöneten ANC'nin Mandela'nın ölümü sonrası geleceği.
Abone olGuardian gazetesinin bugün ana sayfa manşetinde, dünyanın dört bir yanından 500’den fazla ünlü yazar ve sanatçının imza atarak dijital çağdaki kitlesel gözetlemeyi eleştirdiği manifestoyla ilgili haber var.
Metinde, istihbarat servislerinin milyonlarca insanın dijital iletişimini gözetlemesinin dünyada yaşayan herkesi potansiyel şüpheli durumuna düşürdüğü ve demokrasinin altını oyduğu belirtiliyor.
İmzacılar arasında Türkiye’den Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Buket Uzuner ve Murathan Mungan bulunuyor.
81 ülkeden metne imza koyan diğer isimlerden bazıları şöyle Günter Grass (Almanya), Arundhati Roy (Hindistan), Nick Cave (Avustralya), Björk (İzlanda), Amos Oz (İsrail), Tarık Ali (İngiltere), Ian McEwan (İngiltere), Louis de Bernieres (İngiltere), Hanif Kureishi (Abd, Pakistan), Paul Auster (ABD).
Yazarlar, bu alandaki hakların korunması amacıyla Birleşmiş Milletler’e Uluslararası Dijital Haklar Beyannamesi oluşturma çağrısı yapmış.
Haberde dünyanın önde gelen teknoloji şirketlerinin, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ve Kongresi'ne mektup yazarak izleme faaliyetlerinde geniş çaplı değişiklik yapılmasını talep ettiği de hatırlatılıyor.
AOL, Apple, Facebook, Google, LinkedIn, Microsoft, Twitter ve Yahoo şirketleri "Devlet İzlemesinde Reform Yapın" adlı bir grup oluşturmuştu.
Guardian’ın son dönemde yayınladığı Edward Snowden belgelerinde istihbarat servislerinin dünya çapındaki gözetimlerinin boyutu ve yöntemleriyle ilgili çarpıcı bilgiler ortaya çıkmıştı.
Suriyeli çocukların savaş travması
Independent’ta savaştan kaçan Suriyeli mülteci çocukların savaşın travmasını üzerilerinden atamamasıyla ilgili bir haber dikkat çekiyor.
Haberde, Richard Hall’ın Kilis’teki mülteci kampını ziyaretinde edindiği izlenimler aktarılıyor.
Hall’a konuşan, kampta çalışan yardım kuruluşu görevlileri ve öğretmenler çocukların psikolojilerinden duydukları kaygıları aktarmış.
Hasan isimli bir bilişim öğretmeni şunları söylemiş: “Savaş zihinlerine kazınmış. Sürekli gördükleri şeylerden, bombalardan ve patlamalardan konuşuyorlar. Bundan dolayı git gide daha fazla kaygılanıyorum. Her şeyi hatırlıyorlar.”
Hall, çocukların korkularını aileleriyle de kendilerini ziyaret eden gazetecilerle de paylaşmadığını söylüyor.
Haberde ayrıca özetle şu bilgilere yer veriliyor:
“UNICEF’e göre bir milyon fazla çocuk Suriye’den kaçtı ve mülteci kaydı yaptırdı. Yaklaşık 294,000’i Türkiye’ye gelirken diğerleri Lübnan, Ürdün ve Irak’a gitti."
"Ürdün’deki Zaatari mülteci kampı 130,000 kişiye ev sahipliği yapıyor ve bunların yüzde 65’i 18 yaşının altında. BM’ye göre buradaki 300’den fazla çocukta travma sonrası stres bozukluğu teşhis edildi.”
Obama ve Castro birarada
Times gazetesi Perşembe günü yaşamını yitiren eski Güney Afrika Cumhurbaşkanı Nelson Madela’nın bugüne yapılacak resmi cenaze töreniyle ilgili uzun bir habere yer veriyor.
Gazete haberde, Mandela’nın ölümüyle Castro ve Obama’yı biraraya getirdiğini yazmış.
Haberde törenin ABD Başkanı Barack Obama ve Küba Devlet Başkanı Raul Castro’nun aynı sahneden milyonlarca kişiye seslenmesini sağlayacağına dikkat çekiliyor.
ANC'nin geleceği
Financial Times’ta ise yer alan bir analizde ise Mandela’nın ölümü sonrası ANC’nin (Afrika Ulusal Kongresi) liderliğinin politik olarak çok daha fazla tartışılacağı ele alınıyor.
Andrew England imzasıyla Johannesburg’dan kaleme alınan analizde Moagi Morake adlı bir ANC destekçisinin görüşlerine de yer verilmiş.
Morake şunları söylemiş: “ANC kibirli ve yozlaşmış ve bizi Madiba’nın (Nelson Mandela) bize söylediğinden başka bir yöne götürüyor.”
Analizde bu tür şikayetlerin büyüdüğü, Jacob Zuma'nın liderliğindeki partinin gelecek yıl yapılacak seçimlerde de birinci parti olacağı ancak oy oranlarının düşmesinin beklendiği tespitinde bulunuluyor.
Yazıda ANC taraftarlarının partinin eski ruhunu kaybettiğini düşündüğü, parti liderliğinden memnun olmadığı aktarılıyor ve bu durumun da Mandela’nın ölümü sonrası partinin çizgisini ve liderlerini çok daha fazla tartışmalı hale getireceğini öne sürülüyor.