BIST 9.636
DOLAR 34,66
EURO 36,35
ALTIN 2.931,90
HABER /  POLİTİKA

1 Numara Kılınç Paşa mı?

Yeni kitabını anlatan Şamil Tayyar; Ergenekon Savcılarının 1 Numara tanımının Tuncer Kılınç Paşa olduğunu söyledi. Peki 1 numara Kılınç Paşa mı?

Abone ol

ZÜBEYİR KINDIRA
İNTERNETHABER- ÖZEL

ANKARA- Gazeteci –Yazar Şamil Tayyar’ın ‘Kıt’a Dur’ isimli son kitabında ilginç ve perde arkasında kalmış bir çok olayın ayrıntıları yer alıyor. Özellikle Ergenekon savcılarının tarif ettiği 1 Numara'nın kim olduğuna ve gerçek 1 Numara'nın dava dosyasındaki bu tanıma uyup uymadığına ilişkin sözleri ilginç.

Dün ilk bölümünü yayınladığımız Tayyar röportajının ikinci bölümünde de birbirinden çarpıcı iddialar var. İşte olay röportajın ikinci bölümü:

AKP ASKERİN EZBERİNİ BOZDU

SORU: Kitabınızın temel tezi olan 27 Nisan Bildirisine karşı AKP’nin duruşunun Türk siyaset tarihinde bir ilk olduğunu söylüyorsunuz. Nedir bu ilk?

YANIT: Yok Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir sivil iktidar askeri bildiriye karşı tavır almıştır. Bir ilktir. Ayrıca başka ilkler de yaşandı. İlk kez iktidardaki bir partiye açılan dava iktidarda iken sonuçlandırıldı. İlk kez laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu iddiasıyla açılan bir davada kapatma kararı çıkmadı. İlk kez bir siyasi partiye hazine yardımı kesilmesi cezası verildi. Ve böylece 27 Nisan’dan geçmişten farklı olarak ezber bozuldu.

 
1 NUMARA KILINÇ PAŞA MI?

SORU: Kılınç Paşa hakkında 1 Numara olduğuna ilişkin tanımlar, iddialar da vardı. Sizin 1 Numaranız Kılınç Paşa mı?

YANIT: Ben Kılınç Paşa’nın 1 Numara olduğunu düşünmüyorum,. Ancak bana gelen çok sayıda mail ya da imzasız mektuplarda Tuncer Kılınç’ın 1 Numara olduğu iddiasına yer verildiğini gördüm. Hatta Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların Zihni Çakır’ın ifadesinden hareketle iddianameye taşıdığı 1 numara tarifinde de Tuncer Kılınç’ın kastedildiği iddiası çok yaygındır. Ancak Kılınç’ın 1 Numara olduğuna ilişkin bende somut hiçbir bilgi ve veri yoktur. Ayrıca 1 Numara olduğunu da düşünmüyorum. 
 


ERDOĞAN VE GÜL’E HAPİS İDDİASI

SORU: Bu sürecin ayrıntılarında kamuoyuna yansımamış, bilgiler de var mı kitabınızda?

YANIT: Kapatma davası sürecinde Egenekon lobisi partinin kapatılacağını Tayip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün hapse atılacağını AKP’nin küçültüleceğini ve başına milli bir ismin getirileceğini iddia ederek, temas kurdukları 60’a yakın milletvekillinden partiden ayrılmalarını istediler. Yaratılan bu ruh ikliminden en ciddi kafa karışıklığı yaşayan ise Kırıkkale milletvekili Vahit Eldem oldu. Ve ilk kez o düzeyde parti yönetimini eleştirdi . Türban düzenlemesi ve cumhurbaşkanı seçim sürecini yanlış bulduğunu anlattı. Bazı milletvekilleri istifa için kapatma davasının sonuçlanmasını beklediler. Anayasa Mahkemesinde aksi yönde karar çıkınca herkes yerine çakılıp kaldı.

ŞENER’E HAKLARINI HELAL ETMEDİLER

SORU: Bu süreçte başka etkilenen isim yok muydu?

YANIT: Elbette vardı. Abdüllatif Şener. 11 Temmuz’da 2008 AKP MKYK toplantısına katılıp istifasını verdi. Şener veda konuşmasında tüm arkadaşlarına hakkını helal ettiğini anlattıktan sonra “Eğer benim sizlerden bir hakkım varsa helal olsun, sizler de hakkınızı helal ederseniz mutlu olurum” dedi. Ancak bir kişi bile ses çıkartmadı, ‘hakkımız helal olsun’ demedi.

SORU: Kitabınızda sizin işlediğiniz temel tez, 27 Nisan’da, 28 Şubat sürecinden hatta daha önceki yıllardan farklı bir sivil-asker ilişkisi kurulduğu yönünde mi?

YANIT: 28 Şubatt’a sivil iktidarın asker gücü karşısında dövüldüğü hırpalandığı bir sürece tanık olduk. 27 Nisan’da benzer bir çatışma lortamı yaratılmak istense de; ölüme değil mutabakata giden bir yol haritasının izlerini gördük. Hatta; dönemin Genel Kurmay Başkanı Büyükanıt, görüştüğü Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e “Biz sadece TSK’nın hassasiyetlerini ortaya koyduk. Sadece muhatap olarak kendisinizi görmeyin. Kim hissesine ne düşerse onu alsın” demiştir.

BİLDİRİYİ KİM KALEME ALDI

SORU: 27 Nisan Bildirisi kadar, buna karşı hükümetin yaptığı açıklama da oldukça sertti. Hükümet bu yanıtı nasıl hazırladı, kim kaleme aldı? Kitabınızda bunlara ilişkin ayrıntılar yer alıyor mu?

YANIT: Bildiriden hemen sonra Başbakanın talimatı üzerine dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül başkanlığında, Hüseyin Çelik, Ali Babacan, Cemil Çiçek ve Ömer Çelik , Dışişleri Konutunda toplanıp karşı bildiriyi yazdılar. Bildiri tamamlandığında saatler sabaha doğru 03.20’yi gösteriyordu. Bildiriye son şeklini ise 28 Nisan sabahı başbakan Erdoğan verdi. Ayrıca bildiri ile ilgili TV’lerde değerlendirme yapmak üzere Şener, Çiçek ve Çelik görevlendirildi. Ancak Şener topa girmek yerine kenarda kalmayı tercih etti. Bu görevi Çelik ve Çiçek ağırlıklı olarak üstlendi.

SORU: Sabah 03.20’de biten bildiri neden geç saate kadar açıklanmadı?

YANIT: Başbakan sabah yanına gelen bakanlar ve partili yöneticilerle metni yeniden değerlendirdi ve son şeklini verdi. Kısa bir süre bildirinin nasıl yayınlanacağını tartıştılar. Toplantıdaki bazı isimler kısasa kısas düşüncesiyle akşam bir Internet kanalıyla duyurulmasını önerdiler. Ancak Başbakan buna karşı çıktı ve bazı ifadelere düzenleyip Cemil Çiçek tarafından açıklanmasına karar verdi. Gecikme bundan dolayı.

SORU: 27 Nisan Bildirisi sonrasında cumhurbaşkanı seçimi için TBMM Genel Kurul’una iki liderin Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar’ın girmemesine yol açtı. Sadece bildiri mi etkili oldu sizce yoksa başka etkiler var mıydı?

YANIT: Bu konuda çok fazla iddia gündeme geldi. Ağırlıklı olanın MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç paşa ile ilgiliydi. Kılınç’ın o süreçte çok aktif olarak hem Ağar hem Mumcu’yu arayıp, Genel Kurul’a katılmamak yönünde ikna ettikleri söylendi. Hatta Hasan Celal Güzel’in Mumcu’yu arayarak, “Seni Tuncer Kılınç aradı mı?” diye sorduğunu biliyorum. Ancak iki lider de böyle bir görüşmeyi teyit etmedi.

28 ŞUBAT AMACINA ULAŞTI MI?

SORU: 28 şubat amanca ulaştı mı? Öyle ise neden Refah’ın içinden doğan AKP nasıl iktidara geldi. Aslında ne oldu?

YANIT: 28 Şubat’ta filin zücaciyeci dükkanına girmesi gibi, bodoslama girdiler. Her şeyi kırıp döktüler. Refah ve DYP’yi iktidardan düşürdüler. Ancak nihai hedeflerine varamadılar. 28 Şubat’ın yol açtığı siyasi krize 2001’deki ekonomik kriz de eklenince evdeki hesap çarşıya uymadı ve o olağanüstü süreç Tayyip Erdoğan’ın da karizmasıyla birleşerek AKP’yi tek başına iktidara taşıdı. Hesabın tam tersi oldu.

SORU: Peki şu anda asker sivil ilişkileri nasıl?

YANIT: Çok dengeli bir ilişki var siyasi iktidar ile asker arasında . AKP’nin iktidara gediği ilk yıllarda kurulamayan ve aksayan diyalog ortamı sonraki yıllarda daha sağlıklı bir zemine oturdu. Devletin zirvesindeki bu uyumlu tablo Kürt meselesinde olduğu gibi kronik sorunlarla ilgili radikal açılımları da tetikledi. Devletin zirvesinde böyle bir uyum olmasaydı TRT 6’da Kürtçe yayın sanıyorum mümkün olmazdı. Bu sinerji alevi Sünni ya da laik anti-laik çatışmalarını da sona erdirilmesinde pozitif katkı sağlayabilir.

SORU: Bu süreçte dış destek de sanırım AKP’nin yanındaydı ve yanında olmayı sürdürüyor…?

YANIT: ABD ve AB 3 kasım 2002 seçimlerinden önce AKP’yi cesaretlendirici destek verdiler. Bu doğrudur. Ancak bu tavır değişikliğinden AKP’nin toplumda gördüğü büyük desteğin önemli rolü vardır. ABD ile ilişkilerde ilk kırılma 1 Mart teskeresinin reddi ile yaşandı. Ardından AKP ile ABD arasında bir güvensizlik doğdu. Bu süreçte durumdan vazife çıkartan kimi Generaller AKP’yi dövebileceğini umdu. Ancak işi öyle abarttılar ki, Sarıkız –Ayışığı gibi darbe senaryosu hazırladılar. Bu senaryoların ayyuka çıktığı dönem 1 Mart sonrasındadır. Sanıyorum ABD, AKP iktidarının burnunu sürtme kaygısı ile vize verdiği kimi askeri yetkililerin yoldan çıktığını ve işi abarttığını düşünerek ‘dur’ dedi. O darbe senaryolarının hayata geçirilememesinde dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün rolü kadar ABD’nin verdiği zımni destek de önemli rol oynamıştır.