Taksim mitinginin asıl amacı şenlik kutlamak değil; anayasada yapılacak değişikliği protesto etmek, ortamı germek, kan dökmek, hükümetin ülkeyi yönetemediğini kanıtlamak, orduyu darbe yapmaya tahrik
Abone olİNTERNETHABER – ÖZEL
1 MAYIS DERİN KIYAMET Mİ?
Hükümetin bu kez 1 Mayıs şenlikleri ( ya da kutlamaları) için itiraz etmeden izin vermesi kafaları karıştırdı. 2006 yılında yayımlanan ve içinde 1 Mayıs 2010 tarihinde geçen olayların da öngörülerek (roman 2006’da yazılmış ama 2010’u anlatıyor) anlatıldığı Derin Kıyamet (sayfa: 318 – 370) isimli romanda yaşananların gerçekleşme ihtimali, kitabı okuyanların bazı kuşkular duymalarına sebep oldu.
Romanda, kendilerini “Kemalist İnkişaf Teşkilâtı” (KİT) üyesi olarak tanımlayan kalabalık bir grup genç, bir ellerinde slogan yazılı dövizler, diğer ellerinde ise marangozlarda hazırlandığı düzgün oluşlarından belli olan kalın, kayın (bayrak) sopaları olduğu halde “Vatan bölünmez şehitler ölmez. Katil PKK” diye sloganlar atarak meydana giriyorlar. Polisler bu gençlerin ellerindeki sopaları almak için girişimde bulunuyorlar ancak gençler bunlara döviz asacaklarını ve bu yüzden teslim etmeyeceklerini söyleyerek polisle çatışmaya giriyorlar.
1 MAYIS’TA NELER OLACAK?
Bu arada bazı gençler elleri kelepçelenerek gözaltına alınıyorlar. Birçoğuysa polisin “gevşek” tutumu nedeniyle meydana girmeyi başarıyorlar. Bu arada yere düşen ve yüzünün yarısı şalla örtülü olan bir kadın gösterici, polislerden, yerde yatarken yüzüne, karnına, kıçına ve kafasına tekmeler yiyor. Sonra aynı polislerden ikisi, yerde yatarken kıyasıya dövdükleri göstericinin koltuk altlarına girerek yerden kaldırıyorlar ve diğerleri ile birlikte minibüse doğru sürüklercesine taşıyorlar…
Aynı anda Taksim The Marmara Oteli’nin lobisinin cam kenarında oturan iki adam dışarıda olanları izliyorlar. Adamlardan biri eski bir gazete yöneticisi ve köşe yazarının oğlu. Ofisinde bulunan iki fotoğraftan birinde Clinton ile diğerinde ise oğul Bush ile görüldüğü dilden dile dolaşıyordu. Medyada yer alan iddialara göre CIA bursu ile okumuş. Diğer adam ise etkin işlevi, AB üyeliğine verdiği büyük destek nedeniyle yakından biliniyor. Türkiye’de yıllardır üretim yapan uluslar arası bir sanayi şirketinin tepe noktalarından birinde çalışıyor aynı zamanda.
KİM BU KIŞKIRTICILAR?
Yazar, romanın burasında miting yapılmasına nasıl izin verildiğini ama polisin kalabalık grubu tahrik etmek için ne lâzımsa yaptığına ve göstericiler arasında provokatör kılıklı iki kişiye dikkat çekiyor.
Kürsüde konuşan işçi liderinin söyledikleri çok ilginç çünkü şöyle diyor işçi lideri:
“Hoş geldiniz asil milletin asil evlatları. Bu iktidar ülkemizi önce bölecek, sonra kan gölüne çevirecek ve sonra da yabancılara satacak. Tıpkı daha önce de bankalarımızı, madenlerimizi ve birçok milli kurum ve kuruluşumuzu sattığı gibi.”
Bunun üzerine meydanda toplanan kalabalık aynı anda “Sattırmayız. Vatan bölünmez, şehitler ölmez” diye haykırıyor.
Kürsüdeki lider konuşmasını sürdürüyor:
“Bu iktidar, tek suçu vatanın bölünmez bütünlüğünü korumak, yüce önderimiz Atatürk’ün devrim ve inkılâplarına sahip çıkmak olan beş yüzden fazla arkadaşımızı tutuklayarak cezaevine göndermiş, Faşist bir iktidardır..”
Kalabalık da karşılık veriyor: “Faşist iktidar istifa…”
İşçi lideri devam ediyor:
“Kardeşlerim.. Biliriz ki bir tek saç teli, incecik bir ibrişim ipinden bile zayıftır ama o saç telleri bir demet olursa, zincirden dahi güçlü olur… Bu faşist iktidar karşısında gelin saç telinden bir demet olalım…”
Kalabalık haykırıyor:
“Olalım.. Olalım… Faşist iktidar istifa…”
Aynı anda, oteldeki adamlardan biri diğerine şöyle diyor:
“ Bu tür mitinglerin Türkiye’yi küreselleşmeden kurtarmak, gümrük kapılarına bir tür Nasrettin Hoca türbesi yapıp ithalat nimetinden sadece egemenlerin faydalanmasını sağlamak amacını taşıdığını düşünüyorum. Oysa küresel ekonomiye uyum sağlamak zorunda olduğumuzu bu işadamlarına da anlatmalıyız..”
Kürsüde konuşan işçi liderinin söyledikleri çok ilginç çünkü şöyle diyor işçi lideri:
“Hoş geldiniz asil milletin asil evlatları. Bu iktidar ülkemizi önce bölecek, sonra kan gölüne çevirecek ve sonra da yabancılara satacak. Tıpkı daha önce de bankalarımızı, madenlerimizi ve birçok milli kurum ve kuruluşumuzu sattığı gibi.”
Bunun üzerine meydanda toplanan kalabalık aynı anda “Sattırmayız. Vatan bölünmez, şehitler ölmez” diye haykırıyor.
Kürsüdeki lider konuşmasını sürdürüyor:
“Bu iktidar, tek suçu vatanın bölünmez bütünlüğünü korumak, yüce önderimiz Atatürk’ün devrim ve inkılâplarına sahip çıkmak olan beş yüzden fazla arkadaşımızı tutuklayarak cezaevine göndermiş, Faşist bir iktidardır..”
Kalabalık da karşılık veriyor: “Faşist iktidar istifa…”
İşçi lideri devam ediyor:
“Kardeşlerim.. Biliriz ki bir tek saç teli, incecik bir ibrişim ipinden bile zayıftır ama o saç telleri bir demet olursa, zincirden dahi güçlü olur… Bu faşist iktidar karşısında gelin saç telinden bir demet olalım…”
Kalabalık haykırıyor:
“Olalım.. Olalım… Faşist iktidar istifa…”
Aynı anda, oteldeki adamlardan biri diğerine şöyle diyor:
“ Bu tür mitinglerin Türkiye’yi küreselleşmeden kurtarmak, gümrük kapılarına bir tür Nasrettin Hoca türbesi yapıp ithalat nimetinden sadece egemenlerin faydalanmasını sağlamak amacını taşıdığını düşünüyorum. Oysa küresel ekonomiye uyum sağlamak zorunda olduğumuzu bu işadamlarına da anlatmalıyız..”
MİLLİYETÇİLER KULLANILIYOR MU?
Sonra da Taksim mitinginin asıl amacının şenlik kutlamak değil; anayasada yapılacak değişikliği protesto etmek (evet. Aynen böyle. Daha o zaman anayasa değişikliği kavgası anlatılıyor) ortamı germek, kan dökmek, hükümetin ülkeyi yönetemediğini kanıtlamak, orduyu darbe yapmaya tahrik ederek AB müzakerelerini askıya aldırmak, Gümrük Birliği üyeliğinden de bir an önce çıkmayı sağlamak olduğunu söylüyor.
1 Mayıs 1977 günü aynı meydanda yapılan işçi mitinginde 36 işçinin öldüğünü hatırlattıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Son zamanlarda o tür mitingleri Türk solu değil, Milliyetçi Türk sağı düzenliyor. O zamanın hükümetlerine ‘Faşist’ diye bağıran Türk solunun yerine bu kez Milliyetçi Türk sağı olduklarını ileri süren gençler, ‘Faşist iktidar’ diye bağırıyorlar.”
Bunları söyledikten sonra arkadaşına soruyor:
“Bu eli sopalı gençler bu meydana nasıl girebilirler? Polis buna izin vermezse bu mümkün mü?” Arkadaşı “Ne yani?.. Ellerinde sopa bulunanları, bizzat polis mi aldı meydana?” diye soruya soru ile karşılık veriyor. Aldığı cevap şöyle: “Ne bileyim işte.. Yani nasıl girebileceklerini aklım almıyor da…”
1 Mayıs 1977 günü aynı meydanda yapılan işçi mitinginde 36 işçinin öldüğünü hatırlattıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Son zamanlarda o tür mitingleri Türk solu değil, Milliyetçi Türk sağı düzenliyor. O zamanın hükümetlerine ‘Faşist’ diye bağıran Türk solunun yerine bu kez Milliyetçi Türk sağı olduklarını ileri süren gençler, ‘Faşist iktidar’ diye bağırıyorlar.”
Bunları söyledikten sonra arkadaşına soruyor:
“Bu eli sopalı gençler bu meydana nasıl girebilirler? Polis buna izin vermezse bu mümkün mü?” Arkadaşı “Ne yani?.. Ellerinde sopa bulunanları, bizzat polis mi aldı meydana?” diye soruya soru ile karşılık veriyor. Aldığı cevap şöyle: “Ne bileyim işte.. Yani nasıl girebileceklerini aklım almıyor da…”
Ve… Yazarın dikkat çektiği provokatörler göreve başlıyorlar. Bu arada az önce polislerin kollarından tutup sürükledikleri ve biraz ileride yere bıraktıkları bir genç kız saçlarına benzin püskürtülüp üzerine kibrit atılarak yakılıyor. Meydan ana – baba günü. Her tarafta kan gövdeyi götürüyor.
LANET OLASI SİSTEM Mİ?
Bu arada yazar, provokatörlerden birinin kendi kendine yaptığı iç konuşmayı aktarıyor:
“…. Az daha polisler tarafından korunmayacağını ve pisi pisine linç edileceğini düşünürken bir taraftan da için için gülüyordu. Bu günkü görevi, Taksim Meydanı’ndaki mitingi karıştırmaktı. İki arkadaş çıkmışlardı meydana. Onlara da yüzlerine birer küçük peçe takmaları emredilmişti. Yüzlerini peçe ile örterek meydana gelmişlerdi. İşi bitince peçeyi de çıkarıp atması talimatı verilmişti ve öyle de yapmıştı… ‘Polisler seni koruyacak’ denildiğinde bunun nasıl olacağını çok merak etmişti ama gerçekten de çok iyi korunmuştu. Hele üstüne gelen, öfkeli ve Öcalan’ın adından bile nefret eden eli sopalı gençlerin birden kendisini bırakıp yeniden kürsüye dönüp reislerini dinlemeyi tercih etmeleri mucize gibi bir şeydi. Belki kürsüde konuşan kişi de kendisiyle aynı saftaydı. Yoksa neden durduk yerde ‘bırakın’ diye bağırsındı ki.. Sisteme bir kez daha lanet etti… Egemenler, gençleri kullanıyorlardı… O günlerde kargaşa lazımdı… Kargaşa bilhassa milliyetçi egemenlerin işine geliyordu o günlerde… Haliyle ortalığı karıştırmak da onlara düşüyordu… Kargaşayı yaratan gençler ise vatanlarının geleceğini koruduklarını zannediyorlardı.”
“…. Az daha polisler tarafından korunmayacağını ve pisi pisine linç edileceğini düşünürken bir taraftan da için için gülüyordu. Bu günkü görevi, Taksim Meydanı’ndaki mitingi karıştırmaktı. İki arkadaş çıkmışlardı meydana. Onlara da yüzlerine birer küçük peçe takmaları emredilmişti. Yüzlerini peçe ile örterek meydana gelmişlerdi. İşi bitince peçeyi de çıkarıp atması talimatı verilmişti ve öyle de yapmıştı… ‘Polisler seni koruyacak’ denildiğinde bunun nasıl olacağını çok merak etmişti ama gerçekten de çok iyi korunmuştu. Hele üstüne gelen, öfkeli ve Öcalan’ın adından bile nefret eden eli sopalı gençlerin birden kendisini bırakıp yeniden kürsüye dönüp reislerini dinlemeyi tercih etmeleri mucize gibi bir şeydi. Belki kürsüde konuşan kişi de kendisiyle aynı saftaydı. Yoksa neden durduk yerde ‘bırakın’ diye bağırsındı ki.. Sisteme bir kez daha lanet etti… Egemenler, gençleri kullanıyorlardı… O günlerde kargaşa lazımdı… Kargaşa bilhassa milliyetçi egemenlerin işine geliyordu o günlerde… Haliyle ortalığı karıştırmak da onlara düşüyordu… Kargaşayı yaratan gençler ise vatanlarının geleceğini koruduklarını zannediyorlardı.”
AZRAİL BEYAZLAR GİYER Mİ?
Yazar bundan sonra saçları yakılan milliyetçi genç kızın düşüncelerini, kendisiyle hesaplaşmasını aktarıyor.
O bölümden çok kısa bir alıntıyı aktaralım:
O bölümden çok kısa bir alıntıyı aktaralım:
İnsanoğlu, kendisinin aslında beden olmadığını, bedeninin yalnızca kendisine giydirilmiş geçici bir kılıf olduğunu yaşarken ne yazık ki anlayamıyordu. Ölüm; kendini “et ve kemikten” ibaret sanan insana, bunun bir aldanış olduğunu kavratmak için çarpıcı ve ibret verici bir sondu. İnsan, bedeninin ölümüne bakmalı, bu geçici dünyada adeta sonsuza kadar kalacakmış gibi sahiplendiği ve bütün arzularına boyun eğdiği bedeninin akıbeti hakkında düşünmeliydi. O beden toprağın altında çürüyecek, kurtlanacak ve iskelete dönüşecekti. Vücudunun devasa bir buz kalıbı ile kaplandığını hissetti. Kanı mı çekiliyordu ne? “İşte ölüyorum” dedi içinden. Bunu yüksek sesle söylemek istedi ama sesinin çıkmadığını fark etti. Kımıldamak istedi kımıldayamadı. Gözleri tamamen yanmıştı. Göz kapakları yoktu artık. Yanan başının üstünde bembeyaz bulutlar oluştuğunu görür gibi oldu yine de. Halisünasyon olmalıydı. Bulutların arasında beyazlar giymiş, beyaz sakallı bir adam gülümseyerek kendisine doğru bakıyordu. “Azrail beyazlar giyer mi?” diye düşündü. Birden Azrail’in siyah kıyafetler giymiş hali ile tasvir fark etti. Beyazlar giyen bu ihtiyar çok temiz yüzlüydü ve gülümsüyordu. Azrail’i siyah pelerin içinde ve çok çirkin bir şekilde çizenlerin, ölüm öncesini hiç yaşamadıklarına karar verdi. “Allah’ım ne olur ölmesem” diye düşündü son kez. Bu, O’nun en son düşüncesiydi.
1 MAYIS PROVOKASYONA AÇIK OLACAKTIR
Ve 627 sayfalık romanın sonu çok ilginç bitiyor…
Romanda; Ergenekon oluşumu, Küresel şirketlerle hükümetin ilişkileri, ekonominin çarklarının nasıl döndüğü, medya- finans – politika üçlüsünün nasıl bir dayanışma içinde olduğu, güneydoğu bölgesi, bir Kürt şarkıcı ile varlıklı ve çok üst düzey eğitim almış bir laik – milliyetçi entelektüel arasındaki aşk ilişkileri de ilginç bir şekilde anlatılıyor.
Romanın en çok ilgi çeken bölümü 2 gün sonra aynen özgür bir biçimde kutlayacağımız 1 Mayıs şenlikleri.
Biz romanın o bölümünü özetleyerek verdik ki emniyet, siyaset, sendika ve medya sorumluluk içinde hareket etsinler çünkü 1 Mayıs her türlü provokasyona açık olacaktır.
Romanın en çok ilgi çeken bölümü 2 gün sonra aynen özgür bir biçimde kutlayacağımız 1 Mayıs şenlikleri.
Biz romanın o bölümünü özetleyerek verdik ki emniyet, siyaset, sendika ve medya sorumluluk içinde hareket etsinler çünkü 1 Mayıs her türlü provokasyona açık olacaktır.