BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

1 Mart mı, Çekiç Güç tezkeresi mi?

Irak ve Suriye tezkerelerinin görüşmeleri Meclis Genel Kurulu’nda başladı. Muhalefet, tezkereyi 1 Mart tezkeresine benzetirken çok sayıda uzman bunun aslında 1991 yılındaki Çekiç Güç tezkeresine benzediği görüşünde.

Abone ol

Irak ve Suriye tezkerelerinin görüşmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda başladı.

Muhalefet kanadından MHP, tezkereye “evet” oyu kullanacağını açıklarken CHP ve HDP “hayır” diyor. Ana muhalefet partisi CHP tezkereyi, “1 Mart tezkeresinden daha ağır. Bunu kabul etmek mümkün değil” diye niteliyor.

Muhalefet, "yabancı askerlerin Türkiye’de konuşlanmasına" büyük tepki gösteriyor.

AKP hükümetleri döneminde benzer bir tezkere, 25 Şubat 2003’te Meclis’te görüşülmüş ve reddedilmişti. 1 Mart tezkeresi olarak bilinen bu tezkereye AKP milletvekillerinin de bir kısmı “hayır” demiş, tezkerenin reddedilmesinin yankıları büyük olmuştu.

Muhalefet, tezkere tartışmalarında “1 Mart”ı anımsatırken çok sayıda uzman ise son tezkereyi 1991 yılındaki Çekiç Güç tezkeresine benzetiyor.

1991 kışında 500 bin Iraklı, Türkiye’ye sığınmak istemiş, bunların barınma ve güvenliklerinin nasıl sağlanacağı soruları gündeme gelmişti. Dönemin hükümeti aynı yılın yaz aylarında “insani yardım amaçlı” olarak Silopi’de yabancı askerlerin konuşlanmasına izin vermişti. Bu güç başlarda “Çevik” ardından da “Çekiç Güç” olarak adlandırılmıştı.

Diğer yandan Çekiç Güç, Türkiye’de kaldığı dönemde yoğun eleştirilere hedef olmuştu. Güce karşı çıkanlar, “Hem PKK’ya yardım ediyor hem de Irak’ın kuzeyinde bir Kürt Devleti kurulmasına ön ayak oluyor” fikrini savunmuştu.

‘Birbirlerinden dağlar kadar farklı’

Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan binbaşı rütbesinden emekli olan güvenlik uzmanı Mete Yarar da 1 Mart'ı değil, 1991 yılındaki Çekiç Güç Harekatı’nı anımsatıyor.

Yarar, “Yabancı askerlerin konuşlanmasına ilk o zaman izin verilmişti. Ben aslında bu tezkereyi 2003’teki tezkereden daha çok 1991’de izin verilen Çekiç Güç operasyonuna benzetiyorum” diyor.

Yarar ayrıca iki tezkere arasında teknik fark olduğunu da söylüyor. Bu farkı, “2003’teki başka bir ülkeye fiili anlamda Saddam'ı (Hüseyin) yıkmaya gitmek için yapılan bir operasyondu. TSK’nın kullanılması ve yabancı askerlerin Türkiye’den geçişine izin veriliyordu. 1991’deki operasyon ise Şiilerin, Kürtlerin ve Türkmenlerin hayatının kurtarılması için Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde bir operasyonun planlanmasına izin verilmişti. O yüzden arasında dağlar kadar fark var” diye açıklıyor.

Emekli Tümgeneral, Prof. Dr. Armağan Kuloğlu ise “Şimdilik benzemiyor” diyor ve “Ancak orada bir güvenlikli bölge, uçuşa yasak bölge oluşumu koalisyon tarafından kabul görür ve orada böyle bir işleme geçilirse o zaman Çekiç Güç’e benzeyebilir. Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumunu emniyete almak maksadıyla çıkarılmış bir tezkere olarak nitelendirilebilir” değerlendirmesi yapıyor.

‘Savaş tezkeresi’ mi?

Prof. Dr. Kuloğlu, bu soruya “Evet” yanıtını veriyor.

Güvenlik Uzmanı Yarar ise aksini savunuyor. Yarar, “Çünkü Türkiye, NATO ve BM kapsamında bugüne kadar gittiği bütün misyonlarda hiçbir zaman silah kullanmadı. Bugün de çıkması beklenen tezkerenin kapsamının niteliği bunu belirleyecek. Karşı tarafta güvenli, tampon bölgeler oluşturarak oradaki insanların güvenliğinin sağlanması olacaktır. Yoksa TSK’nın veya hükümetin, IŞİD’le mücadele ederek bölgeye gidip çatışmaların içinde yer alacağını düşünmüyorum” diyor.

Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün de “savaş tezkeresi’ iddialarını kabul etmiyor ve “Saldırıya değil, savunmaya yönelik bir tezkere” ifadesini kullanıyor.

Öte yandan tezkerenin kapsamının geniş olması, "hedefi, Esad Hükümeti’nin yıkılmasına dönüşebilir mi" sorusunu da gündeme getiriliyor.

Mete Yarar, “Bunun olacağını düşünmüyorum” diyor.

Prof. Dr. Armağan Kuloğlu ise “ileriye yönelik bir tezkere” nitelemesi yapıyor. Kuloğlu, “IŞİD tehdidinin ortadan kalkmasından sonra Suriye yönetiminin bu bölgelerde hakim olma çabalarını önleme düşüncesini de kapsıyor anlamında bunu da düşünmek gerekir” yorumunu yapıyor.

Güvenlikli bölge için ön hazırlık mı?

Mete Yarar, bu soruya “Ben öyle düşünüyorum” yanıtını veriyor.

Prof. Dr. Birol Akgün de “ön hazırlık” yorumlarına katılıyor.

Prof. Dr. Armağan Kuloğlu, “BM’den zor ama koalisyondan bir karar çıktığı takdirde buralarda görev alabilmek ve TSK’yı oralara gönderebilmek için çıkarılmış bir tezkere olarak nitelendirmek mümkün” diyor.

Diğer yandan Kuloğlu, tezkerenin son bölümündeki “yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Hükümetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması” ifadesini anımsatıyor.

Kuloğlu, “Böyle deyince buna peşmerge filan da dahil oluyor. Zannediyorum onların Türkiye’ye getirilip eğitilmesi, donatılması ve silahlandırılması da bunun içine dahil gibi görünüyor. Burada bir oynaklık var” diyor.