İngiltere gazetelerinde Suriye krizi: Moskova'nın tutumu, 'Batı'nın çifte standardı' ve Türkiye'nin olası rolü.
Abone olFinancial Times gazetesi başyazısında Rusya'nın Suriye'de Esad rejimine arka çıkarak kendi çıkarlarını tehlikeye attığını savunuyor.
"Rusya'nın Ayıbı" başlıkla yazıda özetle şöyle deniyor:
"Kofi Annan'ın Suriye'deki krize çözüm getirme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. BM gözlemcilerin Suriye'ye gittiği 14 Nisan'dan bu yana 1300 kişi öldü. 49'u çocuk 108 kişinin öldüğü Hule katliamı Esad'ın barışçıl bir çözüme tenezzül etmediğini gösterdi. Şimdi uluslararası toplum bir alternatifle ortaya çıkmalı. Ama cani rejim üzerindeki baskıyı artırmaya yönelik her girişim hâlâ Rusya duvarına çarpıyor. Suriye'deki Batı komplolarından söz eden Vladimir Putin, kanlı bir despotun yanında yer almayı tercih ediyor. Esad zaman kazanıyor, daha fazla insan ölüyor."
Rusya'nın itibarı
"Rusya'nın Suriye rejimine desteği sadece çirkin değil, kendi çıkarları açısından da yıkıcı bir şey. Suriye Rusya'nın Akdeniz'deki tek donanma üssü olabilir. Ama Esad düşerse Moskova her şeyi kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bugünkü muhalefet, ailelerini öldürmesi için Esad'a silah sağlayan bir ülkeye ayrıcalık tanımaz. Rusya'nın krizdeki tavrı sadece Batı değil Arap Birliği nezdindeki itibarına da zarar verdi."
"Moskova, izlediği politikanın ağır sonuçları olacağını anlamalı. Güvenlik Konseyi'nde geçecek Suriye kararının askeri müdahaleyi içermesi gerekmez. Bundan önce Esad'ın Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne sevk edilmesi gibi adımlar atılabilir. Hillary Clinton dün Rusya'yı kınadı. Batılı güçler, uzun süre İran'la müzakerelerde önemli ağırlığı bulunan Rusya'yı dışlamamaya özen gösterdi. Ama şimdi Rusya'ya baskı yapılabilir. Putin bugün ticari ilişkileri geliştirmek amacıyla Paris ve Berlin'i ziyaret edecek. Rusya Güvenlik Konseyi'nden Suriye kararını engellediği sürece bu zor."
'Batı'nın çifte standardı'
Financial Times yazarı Philip Stephens ise "Petrol, Kan ve Batı'nın Çifte Standartları" başlıklı yazısında Batı ülkelerinin Suriye'de etkili olamamasını "son yarım asırda bölgede sergiledikleri çifte standarda" bağlıyor.
Yazar özetle şöyle diyor:
"Yarım asırdan daha uzun bir süre sonra Arap Baharı'na tepkiyle gerilim yeniden su yüzüne çıktı. Batılı liderler bir süre tereddüt ettikten sonra bölge halkının temsili hükümet talebinin genel olarak iyi bir şey olduğuna karar verdi. Bu siyasetçilerden bazılarını dinleyenler bu liderlerin Arap demokrasisi için her zaman bayraktarlık yaptığı hissine bile kapılabilir. Belli şartlarla bu doğru: Batı çıkarlarını tehdit etmediği sürece demokrasi iyidir. İslamcıların seçilmemesi koşuluyla seçimler iyidir."
"Arap dünyasındaki ayaklanmalarda Batı seçici davrandı. NATO Libya'da Kaddafi'yi devirdi ama Bahreyn'de Şii azınlığa zulümden bahsedilince sessizlik oluyor. Dünya petrolünün çoğu Bahreyn sularından geçiyor ve Körfez'in karşısında tehlikeli ülke Şii İran var. Suudi Arabistan yasak bölge. Orta Doğu'nun içindeki ya da dışındaki İslami aşırılığın kaynağı büyük oranda Suudi Arabistan'daki Vahabi köktenciliği. Ama Suudi Arabistan dünyanın en büyük petrol ihracatçısı ve Irak savaşından bu yana çok pahalı silahlar alıyor. Ayrıca İran'a karşı Sünni denge unsuru."
"Ama çifte standartta da hükümetler yalnız değil. Bugün Suriye iç savaşa sürüklenirken, Batı'nın seyirci kalmasından şikâyet edenler arasında Saddam Hüseyin'in devrilmesine karşı çıkanlar da var. Saddam Hüseyin de güneyde Şiileri katletmiş, kuzeyde Kürtlere karşı kimyasal silah kullanmıştı. Batılı siyasetçiler, çifte standart suçlamaları karşısında omuz silkebilir. Bahreyn ve Suudi Arabistan söz konusu olunca eleştirileri sineye çekecekler.”
“Ama reel politiğin atladığı bir şey var. O da zaman içindeki ikiyüzlü politikaların Batı'nın konumu ve nüfuzunu aşındırdığı gerçeğidir. Şimdi Barack Obama, François Hollande, David Cameron ve diğer liderler büyük bir ikilemle karşı karşıya. Irak ve Afganistan savaşları ve Arap dünyasındaki siyasi uyanış Orta Doğu'da değişime etki etme kapasitelerini büyük oranda düşürdü. Zulmün görüntülerinin hemen tüm dünyaya ulaşması Batı'nın harekete geçmesini gerektiriyor. Ama Batı artık kazanamaz. Yarım asırdaki esef verici sicili nedeniyle bunu hak etmiyor."
'Türkiye insani yardımlara öncülük etmeli'
Independent yazarı Adrian Hamilton, Suriye'deki krizde tek çıkar yolun büyük çaplı bir halk ayaklanması olduğunu söylerken, İngiliz diplomat Paddy Ahsdown Times'taki yazısında bölgesel çözümlerden söz ediyor. Eski Bosna-Hersek Yüksek Temsilcisi Paddy Ashdown, Türkiye'nin insani yardım operasyonlarına öncülük etmesi gerektiğini belirtiyor:
Yazar özetle şöyle diyor:
"Afganistan ve Irak fiyaskolarından sonra Batı'nın ahlaki gücünün zayıflaması ve askeri bütçelerin kısılması nedeniyle küresel ahlakı süngülerle dayatamayız. Rusya'nın vetosunun aşılması gereken bir ortamda Batılı liderler neden hala megafonla Suriye'de rejim değişikliğinden bahsediyor. Rusya'nın Orta Doğu'daki tek dostu olarak Esad kalmışken, gitmesi gerektiğini söyleyerek ona Batı emperyalizm söyleminin arkasına sığınma fırsatı veriyoruz. Her mantıklı insan Esad'ın gitmesi gerektiğinin farkında. Kaddafi gitmeliydi. Ama bunu böyle söylememeye özen gösterdik. Şimdi Esad'ın gitmesi için bağırmak kötü bir politika ve Annan ateşkesi sağlamaya çalışırken yanlış."
"Annan'ın görevinin başarısız olduğu neredeyse kesin. Şimdi Batı geri çekilip belki de Türkiye'nin liderliğinde bölgesel koalisyona yer açmalı ve Güvenlik Konseyi'ni harekete geçmeye çağırmalı. Önerileri siyasi değil insani çerçeveye oturtulmalı. Örneğin Güvenlik Konseyi kararıyla Türkiye'ye güvenli bir koridor açılabilir ya da kuşatma altındaki Suriye kentlerine yardım ekipleri gönderilebilir."