BIST 9.351
DOLAR 34,15
EURO 37,85
ALTIN 2.925,21

Kürtler devlete nasıl güvenecekler

Türkiye’de 1984’te başlayan ve istihbarat birimlerince de (“düşük yoğunluklu”) savaş olarak kabul edilen sürecin en dikkat çekici barış adımı PKK’nın Kandil ve Mahmur kamplarından gelenler hakkında Diyarbakır’da verilen tutuklama kararları yakın tarihimiz acısından önemlidir.
AK Parti’nin “Açılım” hamlelerinden biri ve en önemlisi olan “Habur Girişleri” Kürt sorununun çözümüne yönelik ciddi girişimdi. Sonu hayal kırıklığı olarak geldi.
Tabii en büyük hayal kırıklığını Kürtler yaşıyor.
Kürtlerin de güvercinleri… Yani barışçı cephesi!
Başta Ahmet Türk olmak üzere bir arada yaşamak arzusunu dirençle savunanların ellerini zayıflattı bu tutuklama operasyonu…
 
KÜRTLERE MASALLAR
 
Politik şahsiyetlerin dışında sokaktaki Kürt vatandaşının yaşadığı hayal kırıklıkları sayılmakla bitecek gibi değildir.
Mesela 1991’de iktidara gelen DYP-SHP Koalisyon Hükümeti ilk bakanlar kurulu toplantısını Diyarbakır’da yapmıştı. Başbakan Demirel’in tarihi sözleri ertesi gün manşetlerdeydi:
-Kürt realitesini tanıyoruz!
Sonra Tansu Çiller geldi Diyarbakır’a “bu sene yapacaktık ama olmadı” dedi:
-Seneye Nevruz resmi bayram olacaktır!
Takvimler 1994’ü gösteriyordu.
Mesut Yılmaz Başbakan makamına oturduğunda Kürtlerin önemini şöyle vurguladı:
-Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçiyor!
Kısa süre sonra Diyarbakır’dan tanklar geçti!
Kuzey Irak’ta operasyon vardı.
En son Tayyip Erdoğan gerçeği kabul etmişti:
-Kürt meselesi benim meselemdir!
AK Partililer genel başkanlarıyla iftihar etmişlerdi. Kasımpaşa jargonu üzerinden hava attılar:
-Kürt meselesi bu ayakkabı köselesi değil!
Devlet sürekli olarak Kürtlere söz veriyor, umut dağıtıyor, sonra da sözlerinin üstüne yatıyordu.
Bir grup gerillanın kendi giysileriyle Habur sınır kapısından topluca ülkeye dönüşleri barış için önemli bir adımdı. O günlerde Güneydoğu’da bulunan biri olarak göz tanıklığım var. İnsanlar buruk bir sevinç içinde gelecek günler için umutlu olmak istiyorlardı. Artık Türk ve Kürt çocuklarının dağlardan tabutlar içinde inmesine razı değillerdi.
Devlet ilk kez bu kadar kararlı görünüyordu.
 
SİLAHI BIRAK İÇERİ GİR
 
Sonra yine eskisi gibi oldu… Yol uzadı, uzadı ve dağlara doğru incelip kayboldu.
Bu yüzden “inceldiği yerden kopsun” diyenlerin sesleri daha fazla etki yapar oldu.
İlk kez Mehmet Ağar telaffuz etmişti:
-Dağda silahlı gezeceklerine gelip düz ovada siyaset yapsınlar!
İşte adamlar silahlarını bırakıp geldiler.
Ne oldu?
Bekleyip, bekleyip, durdular…
Sanki yeniden dağa gitmeleri isteniyordu.
Gitmediler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma uğraşı verdiler.
Devlet onları geldiklerine pişman etti.
Bu ne anlama geliyor?
Sen dağda silahla gezeceğine, düz ovaya gel ben seni hapse atayım!
Bir başka anlatımla, düz ovada siyaset yapacağına dağda silahla gez!
Bu mantıkla barış olur mu?
Kardeşlik masallarına inanan kalır mı?
Daha önemlisi “gerilla savaşı” biter mi?
Kendimizi Kürtlerin yerine koyup düşünelim. Devlet yıllardan beri söz veriyor. Ama verdiği hiçbir sözü yerine getirmiyor. Sorun ve soru olduğu yerde duruyor:
-Kürtler bu devlete nasıl güvenecekler?