BIST 9.660
DOLAR 34,57
EURO 36,37
ALTIN 2.912,07

Küba'dan bildiriyorum!

"Bedava yaşıyoruz bedava;Hava bedava, bulut bedava;

"Bedava yaşıyoruz bedava
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.

Küba sokaklarında dolaşırken Orhan Veli'nin bu mısraları takıldı dilime. Küba yolculuğumda 24 saatte üç uçak kaçırdım. Sanırım bu bir dünya rekoru. Hayatımın en ilginç seyahati oldu. 

Birkaç arkadaşla beraber Miami üzerinden Küba'ya gitmeye karar verdik. Hesapta, Londra’dan aktarmalı Miami'ye, oradan Meksika'nın Cancun adasına, oradan da Küba'ya varacağız.  

Uçağa bindik, tam kalkacağız sis nedeniyle Londra'ya iniş izni verilmediği için İstanbul'dan kalkış gerçekleşmedi. Tam 4 saat boyunca uçak içinde bekledik. Londra'ya vardığımızda bağlantılı uçağımız çoktan kaçmıştı.

Havayolu şirketi bize Miami'ye ulaşmamız için tek alternatif olarak Las Vegas üzerinden bir hat önerdi. Mecburen kabul ettik ve Las Vegas'a uçtuk. “Miami uçağına 2 saat var. Bari Las Vegas'ı görelim” diye şehre indik. Geri döndüğümüzde Miami uçağı da kaçmıştı. Fakat işin kötü yanı valizlerimiz o uçaktaydı!

 ***

Valizlerimiz Miami'de biz ise Lasvegas'daydık. Bu sefer başka bir havayolu şiketi ile Dallas aktarmalı Florida'ya uçtuk. Oradan da bir araçla yarım saatte Miami'ye vardık.

Öğleden sonra Meksika'nın Cancun adasına uçağımız var, ardından Küba Havana.

Cancun'a vardık fakat uçağın kapısı bir türlü açılmadı. Bir problem varmış. Yaklaşık 20 dakika beklettiler.

Sonra bir arkadaşımızın isim benzerliğinden kırmızı hatta düşmesi ve onun 20 dakika bekletilmesi...

Havana uçağını da kaçırmıştık.

O gece mecburen Cancun Adası'nda kaldık. 

Ertesi gün Küba’ya vardık, vardık da, neredeyse tüm dünyayı dolaştığımızdan, epey dağılmıştık.

***

Küba'ya inince, gezegenle bağımız bağlantımız koptu. Küba'da internet yok! Sadece internet değil, bizim hayatımızı kuşatan, teslim halan teknolojinin Küba'da esamisi okunmuyor. Evinde bilgisayar olanların oranı bütün ülkede yüzde 3!

Havaalanının çıkış kapısından geçince, zamanda yolculuk yaparak bir kapıdan 50 yıl öncesine giriş yapıyorsunuz! 

Küba 1960'larda kalmış. Araçlar eski. Sokaklarda eskinin eskisi Chevrolet, Dodge ve Lada marka araçlar dolaşıyor. Marketlerde gıda ve yiyecek çeşidi yok denecek kadar az. 

Her yerde olduğu gibi Coca cola burada da rafların en önünde.

Yeni bina yok denecek kadar az. Şehrin en görkemli, en korunaklı binası Castro'nun binlerce dönümlük orman alanı içerisindeki evi. Tüm mülkiyet hakkı devlette olduğu için özel sektörün bina yapma izni yok. Devletin de sanırım yeni bina yapacak gücü yok. Zira tek gelir kaynağı turizm. Devrimden önce tarım da varmış. Fakat Rusya'nın gönderdiği yardım paralarıyla yetinen halk tarımdan da vazgeçmiş. 

***

Kübalı çocukların en çok sevdiği oyun: Beysbol. Parkta, sokakta, bahçede bütün çocuklar beysbol oynuyor. 

***

Gelgelelim, başkent Havana'da insanı içine çeken bir yeşil hakimiyeti var. Ormanlık alanda dünyayla bağını koparmış şekilde yaşayan bir topluluk gibiler. Ağaçlar insanlardan daha özgür ve canlı.

Küba'da göze çarpan ikinci şey: Yoksulluk.

Halkın bazı ihtiyaçlarını devlet karşılıyor: Ekmek, su, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlar bedava denilecek kadar sembolik ücretle sunuluyor.

Fakat durum yine de vahim. Kadınların neredeyse yarısı hayat kadını olarak geçimini sürdürme çabasında.

Kaldığımız otelde geceleri temizlik ve ikram hizmetinde çalışan 30 yaşlarında bir gençle tanıştım.

Telefonumu eline alıp "Ben doktor olmama rağmen hayatım boyunca böyle bir telefon alamam" deyince çok şaşırdım. Öğrendim ki doktorluktan aldığı aylık maaş 20 dolar. 30 dolar da ayda 15 gün geceleri sabaha kadar çalıştığı bu otelden alıyormuş. 

Dehşete düştüm…

Sosyalizm insanları eşitlemiş. Bu su götürmez bir gerçek. Fakat yoksullukta değil de bu eşitlik insan gibi yaşamda sağlanaydı iyiydi. 

***

Devletin çizdiği sınırlar içerisinde hareket edersen özgürlüğüne müdahale edilmiyor. 

Dediğim gibi, internet yok. Twitter derdi yok. Üç gazete var, üçü de devlete ait. Manşetleri tek elden atılıyormuş. İki TV kanalı var, onlar da devlete ait. Dünyayla irtibat kurmak neredeyse imkansız. 

Bakkal ve restoran gibi birkaç işyerinin dışında her şey devlete ait.

Gece kulüplerinden benzinliklere kadar her yer, her şey devlet mülkiyetinde. 

Konuştuğum herkese sordum: “Fidel'i seviyor musunuz?” Genel olarak derin bir memnuniyetsizlik var.

Dünyaya meydan okuyan Fidel Kastro'nun sözü kendi kızına geçmemiş. Kızı, babasına rest çekip ABD'ye yerleşmiş. Oradan babasına ve iktidarına kitap yazarak muhalefet ediyor!

***

Diyeceğim o ki sosyalizm Küba'da yaşıyor ama Küba 1960'lerde durmuş.