Kıyametten sonra yaşanacak mucize
SEMANIN YERLİLERE SON MESAJINDAN BİR KİTABE:“Ey insanlar! Rabbinizden korkun. Çünkü kıyamet saatinin depremi çok korkunç bir şeydir.” (Hac, 221/1). Evet kıyamet, bizim zihinlerimizde bir yıkılıştır, bir dağılıştır; tıpkı korkunç bir deprem gibi, her şeyi yerle bir eden tufan gibi. Hem arzî, hem de semâvî çok yönlü bir âfettir o.
Tabiî ilk etapta hayale gelen görüntüler bunlar. Fakat aslında bir kuruluştur o, kusursuz bir kuruluşun ilk merhalesi. Yani fani dünya malzemelerinden, baki bir âlem inşa etmek. Su bulanmadan durulmaz. Hamur yoğrulmadan ekmek olmaz. Dünyada birbirine karışık vaziyette bulunan hayır ve şer, hayırlılar ve şerliler de kıyametle tam hallaç olur ve sonra yeniden haşirle tamamen birbirlerinden ayrılırlar.
Olaya bu aslî yönüyle bakmak gerek. Ne muhteşem, ne mükemmel bir icraat! Zaten kıyamet kelime olarak; yeniden dirilme, ayağa kalkma, kurulma, bina edilme demek. Zaman saatinin çaldığı o vakit ortalığın öyle aniden birbirine karışması ise malzemeleri ayırt etmek için. Bir kimyevî maddeyi elde etmek yolunda, materyalin bütününü kaynatmak gibi. Sapı-samanı buğdaydan ayırmak için harman etmek yani. Taneler ambara. Samanlar yanmaya.
Ölüm bir yokluk (!). Öyle zannediyor inançsızlar ve korkuyorlar. Oysa ölüm kadar yeniden diriliş de sabit bir gerçek. Eşyanın perde önüne ‘inançsız’ bir bakış açısıyla bakınca çok şey gibi kıyamet saati de korkunç. Bilinmeyene karşı duyulan dehşet gibi. Fakat varlığa ‘iman’ adesesinden nazar edince ise kıyamet sahneleri de bir başka harika, bütün hâdiseler kadar harika.