Kıyametten sonra yaşanacak mucize
Kimileri sorgusuz sualsiz anında, kimileri odun kütüğü gibi yaka-paça, kimileri elinde kelepçe, ayağında pranga derdest edilir, kimileri nasiyelerinden sürüm sürüm çekilir, kimileri herkesin önünde rezil rüsvay edilir, kimileriyse alevlerin kollarında ateşe sürülür.. ve yüzlerine nazar-ı ilâhînin hiç teveccüh etmediği bazıları...
En son kalbinde zerre kadar imanı olan son kişi de cezasını çekip cennete erişince, Arş'tan nihaî karar gelir. Ölüm bir koç suretinde getirilir ve herkesin gözü önünde kesilir. Cennet ve Cehennem kapıları bir daha açılmamak üzere mühürlenir ve içindekiler sonsuz bir hayatta yaşar giderler; ya ebedî saadet veya sermedî şekavet içinde. Ama herkesin (cennetliklerin de, cehennemliklerin de) dudağında aynı kelime: Keşke! Ah keşke!!!
SEMANIN YERLİLERE SON MESAJINDAN BİR KİTABE:“Ey insanlar! Rabbinizden korkun. Çünkü kıyamet saatinin depremi çok korkunç bir şeydir.” (Hac, 221/1). Evet kıyamet, bizim zihinlerimizde bir yıkılıştır, bir dağılıştır; tıpkı korkunç bir deprem gibi, her şeyi yerle bir eden tufan gibi. Hem arzî, hem de semâvî çok yönlü bir âfettir o.
Tabiî ilk etapta hayale gelen görüntüler bunlar. Fakat aslında bir kuruluştur o, kusursuz bir kuruluşun ilk merhalesi. Yani fani dünya malzemelerinden, baki bir âlem inşa etmek. Su bulanmadan durulmaz. Hamur yoğrulmadan ekmek olmaz. Dünyada birbirine karışık vaziyette bulunan hayır ve şer, hayırlılar ve şerliler de kıyametle tam hallaç olur ve sonra yeniden haşirle tamamen birbirlerinden ayrılırlar.