Kıyametten sonra yaşanacak mucize
Bir kalbte cennetin anahtarı “iman” yoksa, hemen derdest edilir kalıbıyla birlikte ve atılır sorgusuz-sualsiz cehenneme. Cennetin anahtarı var mı bir kişide? Var! Peki orada oturabileceği bir saray inşa etmiş midir kendisine, iyi amellerden? Etmişse ne âlâ, ne rânâ. Hali pek yaman aksi takdirde. Meğer ki rahmet-i ilâhî galeyana gele ve imdadına yetişe. Ne mal fayda verir, ne evlat, ne şu, ne bu.
Hızır bile yetişemez “Eyne’l-Meferr? Yok mu kaçıp sığınılacak bir yer, yok mu?” çağrılarına. Herkes birbirinden kaçar. Alacaklılar, verecekliler. Kul hakları, Allah’ın hakları. Herkesin ateşi kendini yakar. Yalnız bir Nebi (s.a.s) var; herkes kendi derdinde, O herkesin derdinde. Kaldı ki O bile şu üç yerde, “amellerin tartıldığı, defterlerin dağıtıldığı ve Sırat’ın geçildiği yerlerde”, evet o bile “nefsî ya Rabbî, nefsî!” demekte. İş çetin, çok çetindir bu üç yerde. Hatta bir vakit darda kalır bütün nebiler de, ancak kurtulabilirler ümmet-i Muhammed’in şefaatiyle…
Güneş iki mızrak boyu yaklaşır. Kafirler derekelerine, mü’minler de derecelerine göre tere boğulurlar; bazısı dizlerine, bazısı kulaklarına kadar. Allah’ın gölgesinden başka gölgenin olmadığı o günde, sadece yedi sınıf insan zıllullahın altında gölgelenirler: âdil devlet başkanı, Allaha ibadet ederek yetişen genç, gönlü mescidlere bağlı olan kimse, Allah için seven-sevişen, o sevgiyle birleşip o sevgiyle ayrılan iki dost, mevki sahibi güzel bir kadın tarafından harama davet edilip de kadın kendisini ona arzettiğinde “Ben Allah’tan korkarım!” diyerek haram işlemeyen kimse, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde gizlice sadaka veren kişi ve yalnız kaldığı vakitlerde gizli gizli Allah’ı zikredip gözyaşı döken kimse.
Evliyaullaha korku yoktur o gün, hüzün yoktur. Hepsi nurdan minberler üzerinde necatı ve saadeti zevketmektedir. Onların dışında bütün insanlar ve cinler, lâl kesilmişlerdir. Ancak nebiler “Allahümme sellim, sellim!” derler. Zaman, ana-baba günüdür; mekan, can pazarı. Sıcaktan bunalan, susuzluktan kırılan her ümmet, kendi peygamberinin havzına koşar. En Büyük Peygamber (s.a.s), en büyük havz-ı kevserin de sahibidir: genişliği Eyle’den Aden’e (veya Amman’a) kadar uzanan. Ne acıdır ki develer gibi kovulanlar da olur bu arada, havz-ı Nebi’nin başından.