Kıyametten sonra yaşanacak mucize
bütün düşünceler, mazinin haber verdiği şu ânın çıkmazında ve hatırlamalar, feveranlar, hezeyanlar, heyecanlar, helecanlar, hafakanlar, şaşkına dönenler, çırpınanlar, çıldıranlar, dövünenler, debelenenler, elini-kolunu ısıranlar, gözlerini kapayanlar, kulaklarını tıkayanlar, bir köşede yırtınırcasına böğürenler, âh u figan edenler, bağıranlar, nutku tutulup bağıramayanlar, dilini yutanlar, karnını tutanlar, ödü kopanlar, yerinde bayılıp kalanlar, sağa sola kaçışanlar, bir yarıktan uçuruma yuvarlananlar, gökdelenlerle birlikte yere çakılanlar, azgın dalgalar altında boğulanlar, kızgın lavların arasında yananlar, arabasının yahut evinin içinde ezilenler ya da iş yerlerinde pestile dönenler, parçalanan cesetler, cesetsiz ruhlar, havalarda uçuşan eller, kollar, kafalar ve kanlı organlar.. kırılan hayaller, yıkılan ümitler, sararıp solan yüzler, bembeyaz kesilen benizler, akıl-cinnet arası gel-gitler.. ve hepsinden öte yalnız kendi derdine düşmüş insanlar ve cinler…
Evet evet hepsi, nihayet hepsi bütünüyle ölüp giderler ve cansız birer yığın halinde yere serilirler.. yere mi, uzaya mı?
Nefha-i sa’k, öldürür her canlıyı, her cansızı. Ayaktakiler yıkılır, yıkılanlar toz-duman olur. Her bir şey, her şeyin içinde; her şey her bir şeyin. Ad, Semud, Sodom-Gomore’nin helak olmuş halleri ne ki! Şimdi bütün insanlar, hayvanlar ve bitkiler.. tüm dağlar, çöller ve denizler.. ötesinde dünyalar, aylar ve yıldızlar.. yani her şey can vermiştir. Şaşırmak, korkmak, ürpermek, titremek, bayılmak ve ölmek. İşte saniyelere sığıştırılan upuzun bir süreç, ölüm süreci. Görünen-görünmeyen bütün âlemler ve o âlemlerdekiler hem şâhittirler, hem de meşhûd.
Bütün varlık mezaristana dönmüştür, bütün varlık tabuta. Ölen de kendisidir, gömüldüğü yer de kendisi. Kim nedir, ne kimdir? Nasıllar, niçinler biter. Çünkü Azrail’i gören gözden perde kalkar; ve bir saniye önce şiddet-i zuhûrundan göremediği hakikatı, âyân-beyân müşahede eder. Dağılan bedeniyle, bedenindeki gözüyle değil; ruhuyla, yani kendisiyle. Muhteşem kâinat, muhteşem bir enkazdır artık…