BIST 9.107
DOLAR 32,38
EURO 35,02
ALTIN 2.325,98

Erozyona uğramış akıl

Bir toplumun, bir medeniyetin yaşanmış tarihini inkar ve çarpıtmak kendini yok sayma hükmündedir…

Bir toplumun, bir medeniyetin yaşanmış tarihini inkar ve çarpıtmak kendini yok sayma hükmündedir…

Bizim tarihimiz inkarcılara bırakılacak kadar değersiz değildir. Türk’ler tüm milletlerin tarihinde yer alır. Artık pek de karşılığı olmayan bir gurup insan topluluğu tarihin gerçeklerini hazmedememekte, ipe sapa gelmeyen uydurma hikayeleri tarih sanmakta…

Türk tarihi üç beş kişinin elinde oyuncak misali değersizken, bugün hakettiği değere yavaş yavaş kavuşuyor… Tarihi tarih yapan yaşanmış gerçeklerdir. Her ne kadar yalanları gerçek, gerçekleri de yalan diye ortaya atan insanlar, kurumlar, kuruluşlar olsada, teknolojinin sağladığı imkanlar ve sağlam iradeler sayesinde tarih gerçekle buluşuyor... Tarihinden utanan ve inkar edenler tarihi gerçeklerin üzerini hiçbir zaman örtemeyecek...

Osmanlı Sultanı 2. Abdülhamit ve sonrası…

Osmanlı Devleti yüzyıllarca Avrupa ve Asya'da denge politikası sayesinde müthiş manevra kabiliyetiyle en az zararla büyük felaketleri engellemiştir… Mısır'ı işgal eden Fransa'ya karşı İngiliz ve Rusları, Kırım'ı işgal eden Rus’lara karşı İngiliz ve Fransızları destekleyerek bu bölgeleri kurtarmıştır…

Bu politikanın en iyi uygulayıcısı Abdülhamit Han’dır… Günümüz siyasetçilerinin özellikle dış güçlere karşı çıkarması gereken en büyük ders, denge politikasıdır… Lakin çok risk taşır, çok iyi planlanıp oynanması gerekir… 2. Abdülhamit otuz yıl boyunca dönemin emperyalist güçlerini birbirine düşürerek tebasında yaşayanları ve İmparatorluğu korumuştur…

Devam,

TRT’de Abdülhamit’in hayatını ve dönemin olaylarını anlatan diziyi ara ara izliyorum. Dizi’de işlenilen konulara çoğumuz vakıftır... Abdülhamit'e dolayısıyla Osmanlı'ya karşı kurulan kumpas ve entrikalar bugün de bizlere çok tanıdık geliyor. Tahsin Paşa, Mahmut Paşa ve Sultan Abdülhamit…

Şüphesizdir ki tarihin en büyük İmparatorluklarından biri olan Osmanlı'nın en önemli siyasi aktörlerinden biri 2. Abdülhamit’dir…

Tarihin en zor dönemlerinin birinde başa geçen Abdülhamit, devleti onlarca yıl ayakta tutmayı başarmış bunu da denge politikasıyla yapmış...

Avrupa'nın Rusya korkusunu bildiğinden büyük bir stratejiyle kimi zaman Rusya'yı Avrupa'ya, kimi zaman da Avrupa'yı Rusya'ya karşı destekleyerek ilmi siyaseti ilmik ilmik işlemiş…

Kurduğu istihbarat teşkilatı, bilimsel çalışmalara verdiği destek ve zamanın ötesinde projeleri hedeflemesi de onun ne kadar feraset sahibi olduğunu göstermektedir… İstanbul'da geçtiğimiz seneler hizmete giren Marmaray boğaz altı geçiş projesinin ilk somut adımının 1892 yılında atıldığı, adının Tünel-i Bahri olduğu, Abdülhamit Han’ın bu tarihte boğaz altı geçiş haritasını çizdirdiği biliniyor… Haritanın resimleri İstanbul Yenikapı durağının duvarlarında mevcuttur.

İsrail'in kurulmasını en az yarım asır geciktirmiş olmasına rağmen, İngilizlerin telkiniyle İttihatçıların eliyle Abdülhamit'in hamleleri boşa düşürülmüş, tahttan al aşağı edilmiş koca İmparatorluk 800 bin km2’ye hapsedilmiş ve lağvedilmiş…

Abdülhamit sonrası Siyonistlerin ve İngilizler’in öncülüğünde İttihatçıların başaktörlüğünde coğrafyada Siyonist akımın yeşermesi;

Osmanlı İmparatorluğu temelleri üzerinde kurulan Kudüs odaklı İsrail’in tarihi, siyasi misyonu ve hedeflerini iyi anlamak her Türk gencinin öğrenmesi, hafızasına kazıması gelecek açısından önemli.

Theodor Herzl’in liderliğini yaptığı siyonist kurulu, Kudüs yakınlarındaki Sion dağı merkez alınarak Osmanlı’nın Kudüs Sancağında Büyük Yahudi Devleti’nin kurulmasını sağlamaktı.

Osmanlı Devleti’nin Filistin topraklarında kaybettiği Gazze savaşları sonrasında Aralık 1917 yılı içinde Kudüs’te kaybedildi. Bundan sonrası ise İngiltere’nin desteği ile yeni İsrail Devleti’nin şekillenmesidir. Kudüs ve çevresinde Yahudi yerleşimcilerinin sayılarının artırılması, Filistinlilerden toprak satın alınması ve 1948 yılında da İsrail Devleti’nin kurulmasıdır.

Bütün bu gelişmeler içinde İsrail için kaynağını TEVRAT’tan alan “Vaad Edilmiş” topraklar kavramını her zaman varlığını korumaktadır. Bu düşüncenin de kaynağı Tevrat’ta yer alan şu sözlerdir;

“O günde Rab, Abraham'la ahdedip dedi; Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine verdim”.

Bu bilgiden de anlaşıldığı üzere, Arz-ı Mevud’un gerçekleşmesi, Nil nehri ile Fırat nehri arası toprakların Yahudiler için ele geçirilmesi ve yahut bölgenin kontrolünün sağlanması önemini arz etmekte.

Holistik dış politikanın Arz-ı Mevud davasına desteği;

Amerikan dışişleri bakanlığında çok özel bir birim açıldı. QDDR, "Diplomasi ve Demokrasi Örgütü" adlı bu birim 2005 senesinde Hillary Clinton öncülüğünde kuruldu. 3 bin çalışanıyla hayata geçen birim bugün 10 binlere varan çalışanıyla hedef ülkelerde her türlü halk ayaklanması ve ya darbelere zemin hazırlıyor...

Hillary Clinton bu kuruluşun özel bir toplantısında "11 Eylül 2001 den sonra biz bir tespitte bulunduk der ve devam eder; artık Amerikan askerini göndererek sonuç almaktansa yerel güçler oluşturarak ve daha az maliyetle istenilen sonuçları alabiliriz, daha önemlisi artık Amerikan askerlerinin ölmesini de istemiyoruz. Biz artık Holistik bir dış politika uygulayacağız" der...

Holistik anlayış;

Beden bir bütündür. Ortadoğu'da bir bütündür. Bedensel hastalıklar, ancak beden tarafından  tedavi edilebilir. Dışardan yapacağınız müdahaleler bedensel hastalığın artmasına eksilmesine ve ya ölmesine yol açabilir.

İşte bu holistik dış politikanın gerçek yüzü;

Arz-ı Mevud’un Türkiye ayağı PKK, Suriye ve Irak ayağı DAEŞ, PYD, YPG ve bilimum yerel halktan oluşturdukları terör orduları.

Kürtler, İngilizlerin Şerif Hüseyin’i bağımsız Arap ülkeleri sloganıyla manipüle edip Osmanlı tebasından ayırıp paramparça ettiğini, bugünde Kürdistan devleti yalanıyla kandırılan marksist Kürtler Türk Devleti ve milletine karşı doldurularak ve emperyalist güçlerden hem maddi hem manevi destek alarak bizde ve komşu ülkelerde terör estirmektedir…

Ayrıca PKK bayrağı altındaki Marksist Kürtlerin Türk devletiyle içinde olduğu mücadele Büyük İsrail için yapılan mücadeledir. O topraklar Kürtlere de bölmek isteyen ağababalarına da yar olmaz… Günün sonunda kendi savaşını verdiğini sanan Kürtler’de Araplar gibi hüsrana uğrayacaktır…

Sonuçta;

Dün Abdülhamid ve imparatorluk üzerinde oyunlar ve kumpaslar kurup tüm dünyaya adalet dağıtan koca imparatorluğu çökerten şer ittifakları, bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni terör örgütleri üzerinden çökertme peşinde. Aynı şer ittifakları görev başında. İçeriden bizim hainler, dışarıdan malum devletler ne kadar uğraştıysa da bu devleti yıkamadılar.

Tarihiyle buluşma arzusu içinde, yeni, güçlü, irade sahibi, hamle yapabilen, siyaset arenasından istediğini alabilme ya da söyleyebilme kabiliyeti olan Türkiye, eskiden kalma alışkanlıkları bir kenara bırakıp büyük devlet olma yolunda adımlarını atıyor.