BIST 10.276
DOLAR 39,86
EURO 46,98
ALTIN 4.274,48
20°İstanbul

8 Mart: Kadının Ne Doğu'da Ne Batı'da Adı Yok!

"Cennet anaların ayakları altındadır" sözünü hepimiz biliyoruz.Fakat ülkemizde eşlerini ayakları altında çiğneyerek, tekmeleyerek, döverek cenneti de ezen erkekler yüzünden kadına şiddet hiç gündemden düşmüyor.Erkekliğin sadece kas gücü ve bacak arasında

"Cennet anaların ayakları altındadır" sözünü hepimiz biliyoruz. 

Fakat ülkemizde eşlerini ayakları altında çiğneyerek, tekmeleyerek, döverek cenneti de ezen erkekler yüzünden kadına şiddet hiç gündemden düşmüyor. 

Erkekliğin sadece kas gücü ve bacak arasında taşıdığı organdan ibaret olduğunu sananlar, katlettikleri kadınlarla beraber insanlığa, müslümanlığa dair ne varsa katletmiş oluyorlar. 

Yapılan araştırmalar, ister ilkokul mezunu olsun, ister üniversiteyi bitirmiş olsun; her eğitim seviyesinde erkeğin kadınlara şiddet uyguladığını gösteriyor. 

Dolayısıyla bu aynı zamanda, eğitimli, eğitimsiz, meslekli, mesleksiz her kadının şiddete uğrayabileceği anlamına geliyor. 

Genellikle insanların aklında, sadece ekonomik özgürlüğü olmayan, eğitim alma imkanı bulamamış kadınların şiddete maruz kaldığı algısı var. 

Fakat böyle olmayan kadınlar da şiddete uğruyorlar. Ama diğer "eğitimli" hemcinsleri arasında "ayıplanmamak" ve onların gözünde "küçük düşmemek" için bunu saklıyorlar. 

"Eğitimli, meslekli olmasına rağmen dayak yemiş" demesin elalem diye. 

Sadece erkek değil, kadın da kadının kurdu olabiliyor...

 

* * *

 

Kadınlara şiddet, Batılı veya Doğulu olmaya da bakmıyor. 

Bundan 2 yıl önce Londra ziyaretim esnasında, metrolardaki ve otobüs duraklarındaki afişler dikkatimi çekmişti. 

Otobüs duraklarında devlet tarafından asılan afişlerde, kadınlara gece tek başlarına taksiye binmemeleri öğütleniyordu. Afişlerde, gayet "İngiliz" görünümlü bir taksi şoförü tarafından ağzı kapatılmış ve çırpınan kadınların resimleri vardı. 

Metrodaki afişlerde ise genç bir kızın resminin üzerinde şu cümle yazılıydı:

"Jenny her sırrını arkadaşlarıyla paylaşırdı. Bir tek sırrı hariç: tecavüze uğraması."

Ve afişin altında, "cinsel suiistimale uğruyorsanız, derhal yetkilileri arayın, kimliğiniz gizli kalacaktır" diyerek güvence veren bir uyarı eklenmişti. 

Her yeri böyle afişlerle donattıklarına göre, kadınların durumu Londra gibi Batı Medeniyeti'nin başkentlerinden birinde bile ne kadar da vahim diye düşünmüştüm.

Demek ki Kadının ne Doğu'da ne de Batı'da adı yoktu!

 

* * *

 

Bunları, bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olması vesilesiyle gündeme getirmek istedim. 

8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları isteğiyle bir tekstil fabrikasında greve başlamışlardı. 

Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçinin can vermesiyle, işçi ve emekçi kadınları gündeme getirme vesilesiyle, 8 Mart önce Alman sosyal demokratlarınca, daha sonra Komünist Rusya'da ve yıllar içinde tüm dünyada Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlıyor. 

Türkiye'de ise 8 Mart ilk kez, 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak anılıyor. 

1975 yılına dek, sadece kapalı salonlarda dar bir zümre tarafından gündeme getirilen ve "Kemalist devrimlerin ışığında aydınlanan kadınlar" göndermeleriyle kutlanan 8 Mart; ancak tüm dünyaca ve BM tarafından sahiplenildikten sonra artık meydanlara, sokaklara serbestçe taşınabiliyor. 

12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, malum sebeplerden ötürü, 4 yıl boyunca hiçbir 8 Mart etkinliği düzenlenemiyor. 

1984'ten itibaren yeniden kadın örgütlerinin ve devlet kuruluşlarının etkinlikleriyle geniş kamuoyu kitlelerince bilinen bir gün haline geliyor.

 

* * *

 

Gözlemlediğim önemli bir hususu da paylaşmak istiyorum. 

Yukarıda kısa öyküsünü aktardığım 8 Mart, ortaya çıkışı itibariyle bir hayli politik içeriğe sahip olmasına rağmen, son birkaç yıldır adeta ikinci bir "14 Şubat Sevgililer Günü" havasında erkeklerin kadınlara kırmızı güller, tek taşlar alması şeklinde kutlanıyor. 

Gerçek anlamının yitirilmesi ve içinin boşaltılması demek olduğu için, buna dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

 

* * *

 

Kadınları arka planda, hor görülen, ikinci sınıf vatandaş olan bir toplumun asla gelişkin ve olgun bir toplum olamayacağını unutmamalıyız. 

Buna ek olarak, bu hor görülme, ikinci sınıf vatandaş olma hali sadece onları yozlaştırılmış geleneğin ve çarpıtılmış inançların etkisiyle evlere kapatmakla değil; deformasyona uğrayan bir modernlik ve çağdaşlık algısıyla, kadın bedeninin metalaştırılması yoluyla da gerçekleşmektedir. 

İlkinde kadınları evlere kapatanlar erkekler. 

Peki bugün acaba internet sitelerindeki ve gazetelerin arka sayfalarındaki "güzeller galerilerini" hazırlayanlar kimler?

Kadının beynini ve düşünce gücünü yok sayan, onu salt bir teşhir objesine çevirerek erkeklerin şehvetlerinin önüne atan anlayış da her yönüyle kınanmalıdır. 

 

* * *

 

Ülkemizde kadının konumuna ilişkin birkaç istatistik, ne kadar vahim bir durumda olduğumuzun ispatıdır:

Kadın-erkek eşitliği sıralamasında 134 ülke arasında 126. sırada bulunuyoruz. 

Türkiye’de kadınlar, fırsat eşitliği ve ekonomik katılım alanında 131, eğitimde 109, siyasette 99, sağlıkta 61. sıradalar. 

TBMM’de % 9.1, yerelde ise ancak % 1.1 oranında varlar.

Toplumun %50'sini oluşturan kadınların siyaset kurumlarındaki temsil oranlarının yerlerde sürünüyor olması, utanılması gereken bir tablodur.

 

* * *

 

Türkiye'ye özel başka bir kadın sorunu ise, başörtüsü takan kadınlarımızın durumudur. 

Kadınların ikinci sınıf olduğu bir ülkede, başörtülüler ikinci sınıfın içinde ayrı bir ikinci sınıf olmalarıyla iki kez dezavantajlı bir konumdadırlar.

Seçilme hakları pratikte halen yoktur. 

İş hayatında ayrımcılığa uğramaktadırlar. 

Sadece kamuda değil, özelde bile "kurumsal markaya zarar vereceği" gerekçesiyle işe alınmamaktadırlar. 

Alındıklarında bile, şirketin gözlerden ve dolayısıyla gönüllerden ırak bir köşesinde, vebalı muamelesi görmektedirler. 

Muhafazakar işyerleri bile, nasılsa dışarıda bu örtüyle kolay iş bulamaz, buraya muhtaç diyerek ücretlerde ve sosyal güvencede başörtülü kadınlara adaletsizlik yapmaktadır. 

Türkiye'de başörtüsü sorununun çözümünden, eşleri başörtülü erkeklerin diledikleri makamlara gelebilmelerini anlayanlar, başörtüsü sorunu artık yok diyebilir ama, gerçeğin böyle olmadığını gören gözler, işiten kulaklar bilmektedir.

 

* * *

 

Eğer müslüman çoğunluğa sahip bir ülke olmakla böbürleniyorsak, Hz. Peygamber'in Veda Hutbesinde erkeklere, "kadınların sizler üzerinizde hakları vardır" diye seslenmesini unutmamalıyız. 

Yukarıda saydığım istatistikler, her birimizin hergün gazetelerde, TV'lerde okuduğu, seyrettiği kadın gerçeklikleri sizce bu ülkede bu haklara "hakkıyla" riayet edildiğini mi göstermekte? 

Pek tabii ki hayır. 

O halde, her birimizi bir annenin, bir kadının doğurduğu erkekler olarak, kadınlarımızın da bizlerle eşit haklara, eşit yaşama imkanlarına, eşit fırsatlara kavuşabilmeleri için onların haklı mücadelelerine omuz vermeliyiz. 

Övünülecek bir erkeklik varsa, öyle sövmeyle dövmeyle değil, ancak bu şekilde olur.

 

* * *

 

Eğitimli, eğitimsiz, çalışan, ev hanımı olarak evde çalışan, başörtülü, başörtüsüz tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum. 

Sizler her türlü kirlenmişliğine, yıkılmışlığına rağmen bu dünyayı yaşanılır kılan ilahi armağanlarsınız. 

Bu armağanın kıymetini bilmeyenlerin her türlü şiddetine, baskısına, ayrımcılığına karşı, kalp kalbe hep beraber daha adil ve eşitlikçi bir Türkiye ve dünya da elbet bir gün mümkün olacak.

 

Close menu